Soruyorum size; düşman teyyareleri İstanbul’un üstüne gelse bomba atsa nereye kaçılır? Farz edelim ki kaçtık, kırlara gittik. Orada bakkal mı var, fırın mı var, çeşme mi var, eczane mi var? Hiç biri yok…
Allah’ın dinine karşı nedir bu yapılan zalimlikler. Rahmetli anam şöyle anlatırdı:
”Ben 7-8 yaşlarında iken Ruslar geldiler, bizi memleketten çıkardılar. Sırtlarda un torbası, önümüz de inekler, kucaklarda çocuklar deniz boyunca gidiyoruz.
Rus gemilerinin sahile doğru geldiğini görünce kendimizi bir dağın ardına atıp saklanıyoruz. Arka arkaya bomba atılıyor. Bir defasında ineğimizin kafasına bir şarapnal isabet etti. Öyle gidiyoruz. Ama nereye gidiyoruz belli değil. Akşam oluyor girecek ev yok.”
Düşman insanı böyle rüsvalıklara düşürür. Ahirette uğranılacak cezalar daha büyüktür.
Anam ”Fatsa’ya kadar gittik” diyor.”Köylerine çıktık. Yine bir kere inekleri bekliyoruz. Ermeniler mi, Rumlar mı bilemiyorum birileri geldiler. Ben onları görür görmez ifteri dediğimiz uzun eğrelti otların arasına saklanarak kaçtım. Beni göremediler.” Düşmanlar farketseydiler acaba anamın hali ne olurdu? Bunun gibi daha fazla ne rezaletler olurdu.
Bizi aslında kimse yenemez. Ancak nefis ve şeytan yendirir. Gene söylüyorum. Mevla’ya itaat edelim. İslamiyete sıkıca sarılalım. Bize keyf yok. Bize islamiyeti yaşamak var. Biz Mevla’ya kulluk için yaratıldığımızı hiç unutmamalıyız. Bu ayat-ı beyyinatı görmüyor musunuz, tam zamanına göre ders veriyor bize:
(Der ayeti)
”O Allah, Resulünü hidayet ve hak din ile gönderdi ki o dini bütün dinler üzerine hakim etsin. Velev müşriklerin hoşuna gitmese de”
Allah-u Teala Hazretlerinin helak edici askerleri çoktur. Onlar bizi her yoldan yok edebilir.
İşte mesela Bangladeş’te olanlar… Bangladeş, Bengal Körfezi kıyısında bir devlettir. Zaman zaman büyük yağışlar ve fırtınalar olur. İşte orada son zamanlardaki bir yağış sebebiyle pek çok insan öldü. Arkasından kolera başladı.
Ey müminler! Hala bize, bizim dinimize bir şey olmaz diyorsunuz. Halkın yüzde doksandokuzu cahilliğe kapılmış, dininden imanından haberi yok, kötü yollara gidiyor. Neye güvenerek konuşuyorsunuz. Oğlunuzdan mı hayır var, kızınızdan mı hayır var, torununuzdan mı hayır var, ananızdan, babanızdan mı hayır var?
Bir zuhuratta piranımızdan biri tarafından denildi ki: ”Kardeşlerinize söyleyin süsü ve altını bıraksınlar”
Ben sizi süzülmüş altın zannediyorum. Fakat sizler bu iki şeyin (süs ve altın) delisisiniz. Bir evlilik olayında erkek, kız tarafına: ”ne istiyorsunuz?” diye sorunca, istekler sıralanıyor.
Cehennemin 7 kapısı var. Nefsin de 7 kapısı var.
Nefsin kapıları: Göz, kulak, ağız, mide, el, ayak, erkeklik ve dişiliktir. Bu 7 şey varya, cehennemin 7 kapısı gibidir. Her birinden insan cehenneme girer. Ya Rabbi sana sığındık. Bilmeyenlerin ve yaptığımız kötülüklerden dolayı bizi helak etme.
Allah (celle celaluh) eğer sahip çıkan olursa bu dini mübin-i islamı koruyacağına söz veriyor. Mevla Teala, islamı hiç sahibi olmadan da koruyabilir. Ama adetullah böyledir. Hatta yeryüzünde ”Allah”denildiği müddetçe kıyamet kopmaz. Yeryüzünde ”Allah” diyenler eksile eksile bir kişi kalacak. Cenab-ı Hak, o bir kişiyi bekleyecek. Ne zaman ki oda başını ölüm yastığına koyacak o zaman kâinatı alt üst edecek. Onun için bizi uyandırıyor.
FARE GİBİ ÜFLEYE ÜFLEYE HALLETİLER
Bütün düşmanlarımız islamiyeti yıkmaya çalışıyor. Nasıl yapıyorlar biliyor musunuz. Bir misal vereyim.
Çocukluğumda bir buzağımız vardı. Onu syretmek için rahmetli anamla ahıra inerdim. Bir gün gördüm ki ineğin arka tarafı iki parmak sığacak şekilde delinmiş. Anama: ”Bu ne?” diye sorduğumda anam: ”oğlum fare deldi” dedi. Peki, ”bu hayvan bunu hissetmedi mi? Bir sinek konsa kuyruğunu sallıyor” diye sorduğumda anam dedi ki: ”Oğlum, onu üfleye üfleye uyuşturdu, deldi ve yedi”…
İşte bizi de üfleye üfleye, aramıza sokula sokula böyle uyuşturup deldiler. Haberimiz yok. Çocuklarımıza verilecek en önemli şeyin dünyevi bir rütbe olduğu telkin edildi. Çocuklarımıza, eczacı olursan, mühendis olursan çok para kazanırsın, mersedesin olur, evin olur, her şeye sahip olursun denildi.
Evlerde din, iman kalmamış hala islamiyete bir şey olmaz diyorlar. İşte islamiyet böyle yıkılıyor. Ama bu arada bu kadar kurumuş bir ağaç ve odun gibi olmuş anadan babadan bir filiz doğabiliyor. Yorganı atıyor üstlerinden, kalkın diyor, gece namazı kılın diyor.
Medrese hocalarımız! Ali himmet olalım.”Artık bezdik bu talebelerle uğraşılmaz” demeyelim. Bakarsınız ummadığınız bir talebe ortalığa islamın nurunu saçar. Mevla’dan ümid kesilmez, gayret edelim. Ne yapalım, din-i mübin-i islamın ne zaman yüzü güldü ki? Garip geldi, garip gidecek.Ama bu arada ”Gariplere müjdeler olsun” hadisi şerifinin muktezasınca inşallah maksuda ulaşırız.
(Ders ayeti)
”Ey iman etmiş olanlar! Yahudi âlimlerinden ve hıristiyan rahiplerinden çoğu insanların mallarını haksız yere yerler ve (insanları) Allah yolundan çevirirler. Ve o kimseler ki altını ve gümüşü toplarlar da onları Allah yolunda sarf etmezler. Artık onları acıklı bir azapla müjdele.”
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyuruyor ki:
” Beni israil ne yaptı ne yaptıysa, benim ümmetimde aynısını yapacak.”
Bu haber kulaklarımızı çınlatsın. Tek derdimiz din-i mübin-i islamı yaşamak olsun.
Bakın! Yahudi ve Hıristiyan âlimleri, sadece insanların mallarını haksız sebeplerle yemekle kalmıyorlar, bir de dinsiz ol diyorlar. Yani dünyan da gitsin, ahiretinde… Böyle şey olur mu?
Tefsir diyor ki:
Altına ”zeheb” dendi. Gidici olduğundan, yani elden gidicidir.
Gümüşe ”fızza” dendi. Dağılıcı olduğundan.
Altını gümüşü sevmeyelim. Böyle şeylere değer verip de neden Allah’ın (celle celaluh) nazarından düşelim, cehenneme gidelim. Peki, ne yapalım? Altınları, gümüşleri Kuran Kurslarında ki masraflara kullanalım. O zaman Mevla Teala bizlere ahiret bilezikleri, altınları verir.
İşte bu ayeti kerime de Mevla böyle buyuruyor:
”(Onlar) cennette altından bileziklerle ve incilerle donanacaklar (bezenecekler) orada giyecekleri de ipeklerdir.”(Hac 25)
Yani insan gözünü dünyadan yummalı, ahirete açmalı. İnsan hayatını bu yola vakfetmelidir. Ciddi söylüyorum, caiz değildir. Bir çocuk medresede aç, susuz dururken bileziklerin kollarda şıkır şıkır etmesi doğru değildir. Sandıkta, kasada, bankada yan yatması doğru değildir. Bakın, Rabbimiz bunun cezasını bize haber veriyor:
(Ders ayeti)
”O günde, bu biriktirilen zekatı verilmeyen (biriktirilmiş altın, gümüş, mallar, paralar) altın ve gümüşlerin üstü cehennem ateşinde kızdırılıp onunla alınları, yanları ve arkaları dağlanır. İşte bu kendi şahıslarınız için hazine haline getirdiğinizdir, artık toplayıp biriktirdiğinizin tadını tadınız denilir”
Hanımlar! Zekâtı verilmesi gereken gizli şeyleriniz vardır, çıkarın şimdi. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) cemaatle namaz kılarken selam verir vermez süratle tesbihlerini çekerek hücre-i saadetlerine gittiler, evlerinde bulunan zekat malını dağıtıp geldiler. Sorulduğunda buyurdular ki:
”Evde zekât malı vardı. Bir an dursa Mevla beni hapseder diye korktum”
Zekat, saati geldimi verilecek. Diyelim Ramazan-ı şerifin 15′inde verdin. Öbür sene 15′i gelince o malın kırkta biri senin olmaktan çıkar. Fakirin hakkıdır artık. Hemen o saat ayrılacak o para. Daha çalıştırılmayacak. Aksi halde malına haram katmış olursun. Maalesef zenginlerimiz böyle vermiyor.
96 gr altın ve onun karşılığı para oldu mu üzerinden de bir sene geçtiyse onun zekâtının verilmesi lazımdır. Eğer verilmezse, insan ayet-i kerimede beyan buyurulan cezaya müstehak olur.
Allah-u Teala Hazretleri:”O gün cehennem ateşinde, o zekatı verilmeyen paralar, demirden levha gibi kızdırılıp alnına, yanına ve sırtına yapıştırılacak” buyuruyor.
Niçin biliyor musunuz? Zengin olan mal sahibine, bir fakir gelip bir şey istediğinde bu onun hoşuna gitmez ve bunun eseri ilk önce yüzünde görülür. Alnı kırışır, kaşları çatılır sonra ona yanını çevirir ve arkasını döner gider. İşte bundan dolayıdır ki kıyamet gününde azab, bu üç aza (uzuv) da cereyan eder.
kaynak: www.mahmudelofi.com
Devamını oku...