İşaret isimleri Türkçe’mizde (bu, şu, o) dur. Arapça’da ise:
Cem |
Müsennâ |
Müfred |
|
هَؤُلاَءِ |
هَذَانِ – هَذَيْنِ |
هَذاَ |
Müzekker |
Bunlar |
Bu ikisi |
Bu |
|
هَؤُلاَءِ |
هَاتَانِ -هاَتَيْنِ |
هَذِهِ |
Müennes |
اُولَئِكَ |
ذَانِكَ – ذَيْنِكَ |
ذَلِكَ |
Müzekker |
Şunlar, Onlar |
Şu ikisi, O ikisi |
Şu, O |
|
اُولَئِكَ |
تَانِكَ – تَيْنِكَ |
تِلْكَ |
Müennes |
هذَا الَّرجُلُ |
bu adam |
هذِهِ الْبِنْتُ |
bu kız |
ذَلِكَ الرَّجُلُ |
şu adam, o adam |
تِلْكَ الْبِنْتُ |
şu kız, o kız |
هَؤُلاَءِ الرِّجَالُ |
bu adamlar |
اُولَئِكَ الرِّجَالُ |
şu adamlar, o adamlar |
Bazen ذَلِكَ yerine ذَاكَ de kullanılır:
ذَاكَ الرَّجُلُ şu adam
اُولَئِكَ kelimesindeki vâv yazıldığı halde okunmaz. İşaret isimlerinden yalnızca tesniye halleri murabdır, yani merfû ve mansûb ya da mecrûr oluşuna göre değişir. Diğerleri ise mebnidir. İşaret isimleri normal olarak isimlerden önce gelirler. Sayı yönünden ve müzekkerlik müenneslik bakımından önüne geldiği kelimelerle tam bir uyum halindedirler.
*Her cansız çoğul tek bir müennes hükmünde olduğundan insana işaret olmadığı takdirde cemi yerine müfred müennes işareti kullanılır:
هَذِهِ الْكُتُبُ |
bu kitaplar |
تِلْكَ الْكُتُبُ |
şu kitaplar |
هَذِهِ الأَقْلاَمُ |
bu kalemler |
*İşaret isimlerine harf-i cer birleştiğinde harf-i cer işâret isimli kelimenin önünde yazılır:
فيِ هَذاَ الْكِتاَبِ |
bu kitapta |
*Bir yeri göstermek için (burası, burada) manasına kullanılan işaret sıfatıهُنَا dır.
هُنَا بَيْتُنَا. |
Burası evimizdir.. |
|
Haber Mübtedâ |
||
مَنْ جَلَسَ هُنَا؟ |
Burada kim oturdu? |
|
Uzak bir yeri göstermek için ise هُنَا sıfatının sonuna كَ takısı gelir: (هُنَاكَ) orası, orada
هُنَاكَ مَدْرَسَتُنَا. |
Orası okulumuzdur. |
هُنَالِكَ ise “taa orada” manasına gelir (çok uzakta):
اَيْنَ رَأَيْتَهُ ؟ |
Onu nerede gördün ? |
رَأَيْتُهُ هُنَالِكَ. |
Onu taa orada gördüm. |
*İşaret isimlerinden müfred ve cemilerin harekesi mebnidir. Yani cümle içindeki hali ne olursa olsun bu kelimelerin sonunda bir değişiklik olmaz:
Merfû (ötre) durumu |
|||||
جَاءَ هَذَا الْوَلَدُ. |
Bu çocuk geldi. (Fâil) |
||||
جَاءَتْ هَذِهِ الْبِنْتُ. |
Bu kız geldi. |
||||
جَاءَ هَؤُلاَءِ الأَوْلاَدُ. |
Bu çocuklar geldi. |
||||
جَاءَتْ هَؤُلاَءِ الْبَنَاتُ. |
Bu kızlar geldi. |
||||
Mansûb (üstünlü) durumu |
|||||
رَأَيْتُ هَذَا الْوَلَدَ. |
Bu çocuğu gördüm.(Mef’ûl) |
||||
رَأَيْتُ هَذِهِ الْبِنْتَ. |
Bu kızı gördüm |
||||
رَأَيْتُ هَؤُلاَءِ الأَوْلاَدَ. |
Bu çocukları gördüm |
||||
رَأَيْتُ هَؤُلاَءِ الْبَنَاتِ. |
Bu kızları gördüm. |
||||
Mecrûr (esre) durumu |
|||||
سَلَّمْتُ عَلَى هَذَا الْوَلَدِ. |
Bu çocuğa selâm verdim. (Mecrûr) |
||||
سَلَّمْتُ عَلَى هذِهِ الْبِنْتِ. |
Bu kız çocuğuna selâm verdim. |
||||
سَلَّمْتُ عَلَى هؤُلاَءِ الأَوْلاَدِ. |
Bu çocuklara selâm verdim. |
||||
سَلَّمْتُ عَلَى هَؤلاَءِ الْبَنَاتِ. |
Bu kızlara selâm verdim. |
||||
-Tesniye oldukları zaman işaret isimleri cümledeki duruma göre şekil alır:
Merfû (ötre) durumu |
|||||
جَاءَ هَذَانِ الْوَلَداَنِ. |
Bu iki çocuk geldi. (Fâil) |
||||
جَاءَتْ هَاتاَنِ الْبِنْتَانِ. |
Bu iki kız geldi. |
||||
Mansûb (üstün) durumu |
|||||
رَأَيْتُ هَذَيْنِ الْوَلَدَيْنِ. |
Bu iki çocuğu gördüm. (Mef’ûl) |
||||
رَأَيْتُ هَاتَيْنِ الْبِنْتَيْنِ. |
Bu iki kızı gördüm. |
||||
Mecrûr (esre) durumu |
|||||
أَخَذْتُ الْفُلُوسَ مِنْ هَذَيْنِ الوَلَدَيْنِ. |
Paraları bu iki çocuktan aldım. (Mecrûr) |
||||
أَخَذْتُ الْفُلُوسَ مِنْ هَاتَيْنِ الْبِنْتَيْنِ. |
Paraları bu iki kızdan aldım. |
||||
İşaret isimlerinden sonra gelen marife kelime o işaret isminin bedeli[1] ya da sıfatıdır.
هَذَا الْكِتَابُ جَمِيلٌ. |
Bu kitap güzeldir. |
هَذِهِ الْبِنْتُ جَمِيلَةٌ. |
Bu kız güzeldir. |
Haber Mübtedâ |
İşaret isimlerinden sonra nekre kelime gelirse haber olur.
كِتاَبٌ. |
هَذَا |
Bu bir kitaptır.. |
||
بِنْتٌ. |
هَذِهِ |
Bu bir kızdır. |
||
Haber |
Mübtedâ |
|||
Genel Cümle Örnekleri
هَلْ هَذِهِ ساَعَتُكَ ؟ |
Bu senin saatin midir? |
لاَ ، هَذِهِ لَيْسَتْ[2] ساَعَتيِ. |
Hayır, bu benim saatim değildir. |
هَذاَنِ الرَّجُلاَنِ رَكِباَ السَّياَّرَةَ. |
Bu iki adam arabaya bindi. |
هَلْ شاَهَدْتَ هاَتَيْنِ الْمَرْأَتَيْنِ. |
Bu iki kadını gördün mü? |
هَلْ شاَهَدْتِ تِلْكَ الْمَرْأَةَ. |
O kadını gördün mü? |
ذَهَبْتُ مَعَ هَذاَ الرَّجُلِ فِي تِلْكَ الرِّحْلَةِ. |
O geziye bu adamla beraber gittim. |
رَكِبَتْ هاَتاَنِ الْبِنْتاَنِ تِلْكَ الْحَافِلَةَ. |
Bu iki kız o otobüse bindi. |
لَعِبَتِ الطاَّلِبَتاَنِ فِي ذَلِكَ الْمَلْعَبِ. |
İki kız öğrenci o oyun sahasında oynadı. |
مِنْ أَيْنَ جاَءَ اُولَئِكَ الرِّجَالُ؟ |
O adamlar nereden geldi? |
جاَؤُوا مِنْ بَلَدِهِمْ. |
Memleketlerinden geldiler. |
هَذاَ أَخيِ . هُوَ مُهَنْدِسٌ. |
Bu benim kardeşimdir. O mühendistir. |
هَذِهِ أُمِّي . هِيَ مُدَرِّسَةٌ. |
Bu benim annemdir. O öğretmendir. |
كَيْفَ رَسَمَتِ التِّلْميِذَةُ هَذِهِ الصُّورَةَ ؟ |
Öğrenci bu resmi nasıl çizdi? |
لِمَنْ هَذاَ الْقَلَمُ ؟ هَذاَ الْقَلَمُ لِصَديِقَتيِ. |
Bu kalem kimindir? Bu kalem arkadaşımındır. |
لِمَنْ هَذِهِ الْحَقيِبَةُ ؟ |
Bu çanta kimindir? |
هَذِهِ حَقيِبَتيِ. |
Bu benim çantamdır. |
هَذاَ الْقَلَمُ لِصَديِقِي. |
Bu kalem arkadaşımındır. |
هَؤُلاَءِ الطُّلاَّبُ ذَهَبُوا إِلَى الْجاَمِعَةِ. |
Bu öğrenciler üniversiteye gittiler. |
هَؤُلاَءِ الرُّكاَّبُ ذَهَبُوا إِلَى الْمَحَطَّةِ. |
Bu yolcular istasyona gittiler. |
هَؤُلاَءِ اللاَّعِبُونَ ذَهَبُوا إِلَى الْمَلْعَبِ. |
Bu oyuncular oyun sahasına gittiler. |
كُلُّ هَؤُلاَءِ الْمُساَفِرِينَ[3] ذَهَبُوا إِلَى إِزْمِيرَ. |
Bütün bu yolcular İzmir’e gittiler. |
هَلْ عَرَفْتَ ذَلِكَ ؟ |
Onu tanıdın mı? (Bildin mi?) |
إِشْتَرَيْتُ تِلْكَ النَّظاَّرَةَ. |
O gözlüğü satın aldım. |
ماَ سَأَلْتُ عَنْ ذَلِكَ. |
Onun hakkında sormadım. |
تَذَكَّرْتُ ذَلِكَ جَيِّداً. |
Onu iyice hatırladım[4]. |
كُتِبَ اسْمُكَ عَلَيْهاَ. |
İsmin onun üzerine yazıldı. |
هَلْ عَرَفْتَ هَذاَ التِّلْميِذَ ؟ |
Bu öğrenciyi tanıdın mı? |
نَعَمْ ، عَرَفْتُهُ ، هَذاَ أَحْمَدُ. |
Evet O’nu tanıdım. Bu Ahmed’dir. |
اِشْتَرَكَ هَذاَنِ الْمُجاَهِداَنِ فِي الْمَعْرَكَةِ. |
Bu iki mücâhid savaşa katıldı[5]. |
هَلْ هَذاَنِ الْكِتاَباَنِ كَبِيراَنِ ؟ |
Bu iki kitap büyük müdür? |
نَعَمْ ، هَذاَنِ الْكِتاَباَنِ كَبِيراَنِ. |
Evet, bu iki kitap büyüktür. |
هاَتاَنِ الدَّراَّجَتاَنِ رَخِيصَتاَنِ. |
Bu iki bisiklet ucuzdur. |
هَؤُلاَءِ مَشْغُولُونَ. |
Bunlar meşguldürler. |
وَ لَقَدْ أَمَرَكُمُ اللَّهُ بِذَلِكَ. |
Muhakkak ki Allah size bunu emretmiştir([6]). |
جَعَلَ اللَّهُ فِي ذَلِكَ خَيْراً كَثِيراً. |
Allah onda çok hayır kılmıştır (yapmıştır). |
هَلْ هَذاَ كِتاَبُكَ ؟ |
Bu senin kitabın mıdır? |
لاَ ، هَذَا لَيْسَ كِتاَبيِ، كِتاَبيِ أَبْيَضُ[7]. Hayır, bu benim kitabım değildir, benim kitabım beyazdır |
|
هَلْ أَنْتَ مُتَأَكِّدٌ ؟ نَعَمْ أَناَ مُتَأَكِّدٌ. |
Emin misin? Evet, eminim. |
تِلْكَ شَقَّتيِ. – هَذِهِ شَقَّتُهُ. O benim (apartman) dairemdir. Bu onun dairesidir. |
Copyright © 2025 Erbaalı İrfan Aydın Rights Reserved.
Devamını oku...