Eğer biz O’na itaat ve O’nun dinine hakkıyla riayet edersek, mutlaka matlubumuz olan rızaullaha ve milleti de Allah’ın izniyle cehenneme gitmekten kurtarırız. Bu arada kendimizi de hem dünyevi hem uhrevi belalara düşmekten kurtarırız.
Cenab-ı Hakka iyi söz verelim. Dinimizin farzlarına, vaciplerine, sünnetlerine, müstehaplarına, edeplerine dikkat edelim. Haramlardan mekruhlardan da kaçınalım. Bu yolda sebat edelim. Göreceğiz ki dünyamız huzur içinde olacak.
Bize belalar Allah’a layık olamadığımızdan geliyor. Bir defa dünyaya rağbet etmemeliyiz. Koltukta, sandalyede gözümüz olmamalı. Keyf, rahat, zevk, sefa asla düşünülmemeli. Gayemiz yalnız Mevla’nın dinini yaşamak ve yaşatmak olsun. Millet ne zannederse zannetsin. Mevla bizim niyetimizi iyi biliyor.İnsanın kendisini methetmesi doğru değildir ve etmiyoruz da.
Mevla Teala şu ayeti kerimelerde buyuruyor ki:
”Sizden hayra davet eder, iyiliği emredip nehyeder bir cemaat bulunsun. İşte ancak onlar felaha kavuşanlardır.”(Ali imran 104)
Ancak böyle bir ümmet felaha kavuşur. Dünya ve ahiret belalarından kurtulur. Bunun üstündeki ayeti kerime de bunu beyan etmektedir:
”Hepiniz Allah’ın habl-i metini (olan Kuran-ı Kerimi) ne sarılınız ve birbirinizden ayrılmayınız. Allah’ın üzerinizde olan nimetini hatırlayınız ki, siz birbirinize düşmanlar iken sonra Allah kalplerinizi birleştirdi ve O’nun nimetiyle hakiki kardeş oldunuz. Bundan evvel siz ateşten bir kuyunun kenarında iken sizi o kuyuya düşmekten kurtardı. İşte böylece Allah ayetlerini size beyan ediyor, ta ki (bu ayetleri öğrenip gereğince amel etmekle) hidayete erebilesiniz.(Ali imran 103)
Bir ana ve babadan olmak bizi hakkıyla kardeş edemez. İslam bizi kardeş eder. Kardeşliği islamda arayalım, samimiyeti islamda arayalım. Bir millet bu şekilde Kuran-ı Kerime sarılırsa böylece islamiyeti bağrına basarsa aralarında hudut, kan, namus, benlik davası olur mu? Birbirlerini kayırmaktan başka birşey bilmezler. Böyle olmaya çalışalım, yiğitlik budur.
İşte (Rabbinden sana indirileni tebliğ et) ayetinin manası şudur ki:”Kuran-ı Kerim’i tebliğ edecek insanlar yetişsin. Bu yetiştirdiğimiz insanlara ihlâsı, dünyayı sevmemeyi öğretmeliyiz. Zira dünya sevgisi hakkında hadisi şerifte buyuruluyor ki:
”Dünya sevgisi bütün hataların başıdır”
”Dünya melundur, içindekilerde melundur. Allah’ın zikri ve zikredenler müstesna (onlar makbuldür).”
Mel’unu mu seveceksin? Ahiret merzidir (razı olunandır). Allah’ın razı olduğu yerdir. Dünya megdup tur (gadap edilendir). Sahabeyi kiram bu ayeti kerimenin beyanı üzere yetiştiler ve bütün dünyaya ışık tuttular, bütün dünyanın manevi hastalıklarına ilaç oldular. Dünyayı yabanilikten kurtarıp dine ve medeniyete ulaştırdılar.
Ders ayetimize devam ediyoruz:
Ruhul Beyan tefsirinde İsmail Hakkı Bursevi (Kuddise Sirrahu) Hazretleri bu ayet hakkında şöyle buyurur:
“Bu ayette Cenab-ı Hak Celle ve ala Hazretleri Efendimizi (Sallallahu aleyhi ve Sellem ) ve Ebu Bekir (Radıyallahu anh) Hazretlerini hicret zamanında müşriklerin şerlerinden mağarada nasıl koruduysa, aynen bunun gibi kendi emrine imtisal eden herkesi mahlukatın zararlarından koruyacağına işaret vardır.”
Bursevi Hazretleri bir de kıssa nakleder:
“Efendimizin bir evlatlığı vardı. İsmi Sefine idi. Bir muharebede orduyu kaybetmiş bir türlü bulamıyordu. Öteden beri büyük bir aslan geldi. Sefine ona dediki: “Ya ebel Harise Ene Sefinetü mevla Rasülillah. Yani ben Resulullah’ın kölesi sefineyim. Arkadaşlarla sefere çıkmıştık. Ben onları kaybettim. Şimdi onlara ulaşmak istiyorum.” deyince, kedi bir insana nasıl yan yan yaklaşırsa aslan da aynı şekilde başını öne eğip sürtünerek geldi. Nerede bir ses duyduysa o tarafa yöneldi böylece Sefine’yi orduya ulaştırdı.”
Bakın bir aslan Resulullah’ın (Sallallahu aleyhi ve Sellem) hatırını sayıyor da “Ahsen-i takvim” üzere yaratılan insan Resulullah’ın hatırını saymak şöyle dursun, O’nun adamısın; sünnetini işliyorsun diye sana düşmanlık ediyor. Şu hale bak!
“Habibim! Söyle ki: Ey ehli kitap, Tevratı (şerifi), İncili(şerifi) ve Rabbinden size inen (Kur’an-ı Kerim)i ikame etmedikçe,(yerine getirmedikçe) hiçbir şey üzerinde değilsiniz. Yani Haktan hiçbir yol üzere değilsiniz. (Habibim!) Rabbinden Sana indirilen (Kur’an-ı Azimüşşan) onlardan çoğunu tuğyan azgınlık ve küfür bakımından elbette ziyade ediyor. Yani azgınlıklarını ve küfürlerini artırıyor. Kâfir kavim üzerine mahzun ve müteessir olma.”
Bu ayet-i celile-i cemile de anlayana göre çok mana var. Yani bu kitapları ve bütün kütüb-ü semaviyyeyi ikame edinceye kadar hiçbir hakikat üzere değilsiniz, insanlığınız toz kadar bile değil. İnsan, insanlığa, Rabbisini tanımakla ulaşır. Başka birşeyle ulaşmaz. Bizim derdimiz bu olsun. Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’le amel etmedikçe insanı insan saymıyor. Ne buyuruyor onlar hakkında?
“Onlar hayvanlar gibidir. Belkide hayvandan da daha delalettedir, daha çok sapıklıktadır.”(Araf suresi:179′dan)
Amma Kur’an-ı Kerime sarılan kimseyi Allah-u Teala büyük adam kabul ediyor. Bunu beyan eden bir ayet okuyalım:
“Onların(Ehli kitabın) hepsi müsavi değildirler. Ehl-i Kitaptan istikamet ve adalet üzere olan bir cemaat vardır ki, gece saatlerinde secde ederek Allah’ın ayetlerini okurlar.”
“Onlar, Allah(-u Teala Hazretleri)ne ve ahiret gününe iman ederler, iyiliği emreder, kötülükten menederler hayırlı işlere koşarlar. İşte bunlar salih kimselerdendirler.”
“Onların hayır cinsinden yaptıkları şeyler karşılıksız bırakılmayacaktır. Allah(u Teala) takva sahiplerini hakkıyla bilendir”(Al-i imran suresi:113-115)
Gördünüz mü şeref kimindir?
“Ümmetimin en şereflileri Kur’an’ı yüklenenler ve gece ibadet edenlerdir.”
Bu hadis-i şerif de ayetimizi te’yid etmektedir. Demek ki şeref gece, gündüz seferber olarak Kuran’a hizmet edenlerindir. Bu kişi hammal veya hammal kızı süpürgeci veya süpürgeci kızı olsa dahi durum değişmez. İnsan Kur’an ehli olmadıkça hiçbir değeri yoktur.
Nuh (aleyhisselam) ın oğlu hakkında Cenab-ı Hak buyurdu ki:
“Ey Nuh! O muhakkak senin ehlinden değildir. Zira o salih olmayan amel (sahibi) dir.”(Hud suresi:46)
Cenab-ı Hak Celle ve ala salih amel sahibi olmayan oğlunu Nuh (aleyhisselam) ın ehlinden saymadı.
Bu dersteki ayetimizin tefsirinde, Ruhul Beyan da şöyle bir kıssa vardır:
Fudayl bin İyad (Rahimehullah) hazretlerinin bir talebesi vardı. Çok bilgili ve beğendiği bir talebesi idi. Fudayl bin İyad Hazretleri birgün bu talebesinin ölmek üzere bulunduğunun haberini aldı.
Hemen yanına gidip başucuna oturdu ve Yasin okumaya başladı. Talebesi “Ya üstad okuma” dedi. Fudayl Hazretleri sustu bu sefer telkin getirmek için la ilahe illallah dedi. Talebesi yine “La ilahe illallah deme. Zira ben bu kelime-i tevhidden beriyim” deyip o hal üzere öldü.
Fudayl bin İyad Hazretleri evine döndü 40 gün evinden dışarı çıkmadı ve ağladı. Sonra rüyasında gördü ki o talebesi cehenneme atılıyor. Ona sordu: Hangi şey bu marifetin senden soyulmasına sebep oldu oysa ben seni en iyi talebem bilirdim.”
Talebesi dedi ki:3 kabahatim vardı.
Birincisi: Nemmamlık ederdim. Sana dediğimin hilafını arkadaşlarıma derdim.
İkincisi: Arkadaşlarıma hasüdluk (çekememezlik) ederdim.
Üçüncüsü de: Ben de bir hastalık vardı. Doktora gittim. Hastalığımdan sordum. O da bana her sene bir kadeh şarap içmemi, eğer içmezsem bu hastalığın bende baki kalacağını söyledi. Bende bu illet için içtim. Bu üç kabahat benden imanın çıkmasına sebep oldu dedi.” Neuzubillah.
Hocaların, âlimlerin muhalefetleri ufak olmaz. Ufak zannedilir ama değildir. Kur’an-ı Kerim ilmi ile uğraşan hocalarımıza tenbih ediyorum: Onların hiçbir kötü hareket yaptıkları olmamalı ve kötü söz söyledikleri duyulmamalıdır. Nefse muhalefet lazımdır. Nefse muvafakat ettin mi heybetten düşersin.
Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve Sellem)in ümmetinden olduğumuza göre ona ittiba etmemiz lazımdır. Bir aylık yoldan ismini duyanlar ondan korkuyorlardı. Ümmet kâmil olursa, kâfirler ondanda korkarlar. Eğer Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) in bugünkü ümmetinden korkmuyorlarsa anlayınız ki ittibada noksanlık vardır.
Karanlıkta, mecliste, tenhada, meydanda Mevla’ya muhalefet etmeyeceğiz. Ben Allah’ın ehliyim. O’nun hatırını sayacağım. Bu Kitab’ı muhafaza edeceğim demeli. Bunu hem yaşayacağım, hem yaşatacağım, hem seveceğim, hem sevdireceğim, hem öğreneceğim, hem öğreteceğim demeliyiz.
Her talebe böyle karar vermeli. Kız olsun, erkek olsun. Zayıf olsun, kuvvetli olsun. Nefsi bir fenalık emredince hemen akıla gelmelidir ki, biz Rasulullah’ı temsil ediyoruz.”Bu iş bana yakışmaz” demeli ve nefsin bu isteğini defetmeli.
Nefis, her nerede bir farz, vacip, sünnet, müstehap, edep, terk edilmesini isterse, olmaz! ”Ben kendim küçüğüm ama büyük yerde bulunuyorum. İslamın yüz karası olmamalııym” demeli. Hemen nefsin bu kararından dönmeli. Ya Rabbi! Bütün talebelerimizi ve hocalarımızı bu şerefe nail eyle. Âmin.
Nefisten bir muhalefet geldiğinde muhalefet kapısını kapatmalı. Her bir müslüman böyle düşünmeli”Evet ben aciz biriyim ama benim temsil ettiğim müslümanlık büyüktür” diyerek daima islamın şanını yüceltecek işlerde ve yerlerde bulunmalı.
İmam-ı Rabbani Müceddid-i Elf-i Sani (Kuddise sirrahu) Hazretleri’nin Mektubatında 1/261. mektubunda bir şiir vardır.
Dostum, efendim (yani Rabbim) Makamımı yüksek etti,
Ben onun yüksek etmesi sebebiyle yıldızları ve ayı geçtim,
Sanki ben kendinde ilkbahar bulutu bulunan bir münbit araziyim,
Ki o bulut, safi su yağdırıyor,
Eğer benim için bir lisan olsa ve ben o lisan ile Rabbimi övsem
Utanmaktan gayri bir şeyim artmaz.
İşte bu beytin manasınca kim olursak olalım,”ben bir kadınım benden ne çıkar” demeyelim. Zira kemalat Mevla’ya aittir. İslam dininin mensupları olduğumuz için düşük işleri yapmak bize yakışmaz. Gizli, aşikâr her ne olsa duyulur…
Gelelim son ayetimize:
”Muhakkak o kullar ki iman ettiler ve o kullar ki yahudi oldular ve o kimseler ki sabiinden (hıristiyanlardan olup kalpleri cehalete meyletti) ve (diğer) hıristiyanlar (bu dört sınıf arasından) her kim (ehli sünnet vel cemaat mezhebi üzere) Allah’a ve ahiret gününe iman etti ve salih amelde bulundu ise onların üzerine hiçbir korku yoktur ve mahzun da olmayacaklardır.
Ruhul Beyan’da bu ayetin tefsirinde şöyle buyrulmuştur. İbrahim Hevvas (Kuddise Sirrahu) buyuruyorlar ki:
Kalbin devası yani ilacı beş tir.
1-Düşünerek Kuran-ı Kerim okumak
2-Midenin yemekten hali olması yani az yemek
3-Gece ibadet için kalkmak
4-Seher vakti Cenab-ı Hakka tazarru yani yalvarmak
5-Salihlerin meclisine devam etmek
Ruhul Beyan sahibinin şeyhi Hudayi (Kuddise Sirrahu) buyuruyor ki:”Hakikatte ıslah edici düzeltici Allah Teala Hazretleridir. Ve lakin tesir bakımından eşyanın en tesirlisi zikirdir.”
Hazreti Ali Efendimiz şöyle buyuruyor:
”İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki islamdan, ismindan başka birşey kalmayacak. Kuran’ı Kerimden birşey kalmayacak ancak resmi kalacak. Camileri tamir edecek süsleyecekler. Hâlbuki zikrullahtan boş olacak. O zamanların en şerlisi âlimlerdir. Fitne onlardan çıkacak ve yine onlara dönecek.”
Bu dersimiz bize çok büyük vazife yükledi. Durmadan milleti hakka davet etmek lazım. Vazifemiz önemlidir. Küçük işlere tenezzül etmemeliyiz. Dünya makamına kıymet vermemeliyiz. Derslerimizi tamamıyla yapalım.Bu gevşeklik bu donukluk nedir? Bir kimse ben dersimi yapacağı der ve azimli olursa Allah ona yardım eder vazifesini yaptırır. Mevla yüklediği vazifeyi kuluna kolay eder…
Devamını oku...