Niyazi Mısri (Kuddise sirruhu) Hazretleri buyuruyor ki:
“Savm,selat-u zekat günah kirini mahveder
Darb-ı zikir olmasa, gönül pası silinmez.”
Kalpte bir pas vardır. O pas rabıta ateşi ile kızdırılan zikir çekici ile vura vura silinir. insanları zulmetten nura çıkaran Kur’an’dır. Çünkü Kur’an; Nurdur. Raseulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) de nurdur. Mevla Teal Ali imran suresinde ne buyuruyor:
“Hepiniz Allah(-u Teala’n)ın ipine sımsıkı sarılıız ve birbirinizden ayrılmayınız. (Allah-u Tealan)ın üzerinizde olan nimetini de hatırlayınız ki, siz birbirinizin düşmanları iken sonra Allah(-u Teala) kalplerinizi birleştirdi de, onun nimeti sebebiyle kardeşler oluverdiniz.
Ve sizler ateşten bir çukur kenarında iken, sizi ondan çekip kurtardı. İşte Allah(-u Teala) ayetlerini sizlere açıklar, ta ki hidayete eresiniz.”(ayet.103)
Ayet-i kerime de Kur’an-ı Kerime hablullah buyuruluyor. “Habl” lugatta kalın ip, urgan, halat demektir. Burada Kur’an-ı Kerime hablullah denilmesinin sebebi keendisine sıkıca sarılan kimseyi matlubuna ulaştırmasındandır.
Mesela: Derin ve geniş bir kuyuya düşmüş olan bir kimsenin o kuyudan çıkabilmesi, ancak kendisine sarkıtılan sağlam bir ipe çok sıkı bir şekilde sarılmasıyla mümkün olur.
İşte bu dünyaya gelen bir insanda sanki bir kuyuya düşmüş gibidir. Bu insana uzanan ip Kur’an-ı Kerimdir. Kuyuya düşen bir kimsenin nasıl ki o kuyuya sarkıtılan ipe sımsıkı tutunması gerekiyorsa , dünya kuyusundaki insanın da felaha ermesi için Kur’an-ı Kerime öylece sarılması gerekmektedir.
Burada Kur’an-ı Kerim’e “Hablullah” denildiği gibi, Kur’an-ı Kerim’in bir çok isimleri daha vardır.Ona verilen bu isimler Kur’an-ı Kerim’in pek çok yerinde geçmektedir. Bunlardan bazısı isim, bazısı sıfat olarak kullanılmaktadır.
Okunduğundan dolayı, KUR’AN denilir.
Yazıldığından dolayı KİTAP denilir.
Ölmüş olan kalpleri dirilttiğinden dolayı RUH denilir.
Hak ile batılı ayırdettiği için FURKAN denilir.
Allah’ı hatırlattığından dolayı ZİKİR denilir.
İnsanlar doğru yolu gösterdiği için HUDA denilir.
İnsanlara getirdiği ilahi aydınlıktan dolayı NUR denilir.
Bir Hadis-i Şerifte Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) buyuruyor ki:
“Muhakkak Allah(-u Teala), bu Kur’an sebebiyle bir takım kavimleri yüksek eder, bir takım kavimleri ise alçak eder.”
Mevla Teala ayet-i kerimede: “Kur’an-ı Kerim’e hepiniz yapışınız.”buyuruyor. Neden? Bir sepet elma olsa, içinde bir tek çürük meyve bulunsa, diğerlerininde ifsadına sebep olur değil mi?İşte bir kötü insan da bütün insanların ifsadına sebep olabileceğinden, herkesin Kur’an-ı Kerim ipine yapışması gerekmektedir.
Kur’an-ı Kerim Allah’ın sağlam bir hablidir, o apaçık bir nurdur, menfaat verici bir şifadır ve kendisine sarılan kimse için bir kurtarıcıdır. İnsanı her türlü tehlikeden korur.
Ayet-i celile de: Ey müminler! Allah’ın dinine sarılın, Allah’ın kitabı olan Kur’an’a yapışın, yahudi ve nasaranın yaptıkları giib tefrikaya düşmeyin, çeşitli bahanelerle fırkalara bölünmeyin manası vardır.
Müslümanların arasında buğz ve düşmanlığın kalkması, ülfet ve ünsiyetin vazolunması büyük bir nimettir. Bu bakımdan bu nimetin hatırlanması emrolunmuştur.
Cahiliyyet devrinde insanlar arasında buğz ve adavet vardı. Medine halkından olan Evs ve Hazreç kabileleri bir ana ve bir baba evladından oldukları halde çoğaldıkça ikiye ayrıldılar ve zaman geçtikçe bir birlerine olan düşmanlıkları da arttı.
Aralarında kanlı muharebeler oldu, iki tarafın da rahat ve huzuru kalmadı, hatta “Dünyada yaşamaktansa ölmek daha hayırlıdır.” diyecek hale geldiler. Böyle bir zamanda Cenab-ı Hak islamı göndermekle aralarındaki fitne ateşini söndürdü.
Kur’an-ı Kerim indirilmeden önce her taraf akrep yuvası, yılan yuvası olan dünya gülistanlık oldu, bülbül yuvası oldu. Dünyanın bütün altınları, gümüşleri, mücevherleri, paraları, sarayları, köşkleri bir araya getirilip verilse, feda edilse, infak edilse, kalpler yinede birleştirilemezdi. Demek ki kalplerin birleştirilmesi ancak Kuran-ı Kerimle mümkündür. O öyle bir ilaçtır ki , yutulur yutulmaz bütün hastalıkları giderir.
Ayet-i Celilede dört önemli husus vardır:
1- Kur’an-ı Kerim’in insanlar için ip olması,
2- Biribirinden çok uzak olan kalpleri birleştirmesi,
3- Düşmanları kardeş yapması,
4- İsalmiyetten önce insanlar ateşten bir çukurun kenarında iken, İslam nimeti ile şereflendirerek, onları ateşten kurtarmasıdır.
Elhamdülillah Kur’an-ı Kerim ümmetin evvelini düzeltti, ahirini de düzeltecek inşallah . O zamanlar tercüman Resulullah idi, bu zamanda tercüman onu izleyen sizlersiniz. Aman talebelerimiz çok dikkat etsinler, amellerine hiçbir bid’at katmasınlar. O vakit Allah-u Teala sohbetlerinde onların sözlerini tesirli kılar.
Koyunların, ineklerin memelerinden sağılan sütü Allah-u Teala Hazretleri temiz ve katıksız kalmıştır. Bizlerde şeriatı, tarikatı, hakikatı, sanki yerinden yeni sağılmış gibi halisane yaşayalım.
Üniversitelerdeki çalışmalar, medreselerde yapılsa, oralardaki gayret buralarda gösterilse, dünya abad olurdu. Amerikaya uymak bize yaramaz, bizim yaramızıda saramaz, zor duruma düşsek onlar bize asla yardımda etmez.
Bizim şu dünyadaki en önemli gayemiz, sandıkları altın doldurmak değil, islamı yaşamak ve yaşatmaktır. Bir zuhuratta: “Bu günlerde nafilelere daha çok dikkat edilsin.” buyuruldu. İslamı insanların kalplerinin sevmesi için 313 Ayet-el Kürsi okunsun. Yatmadan evvel de, emr-i bil maruf karşısında insanlrın kalpleri yumuşasın için 27 ihlas okunsun.
Talebeleri gayet güzel, dikkatli yetiştirelim, onlarında her biri ailelerini, arkadaşlarını, çevrelerini, uyarmaya çalışsın. “Biz kainatı yaratan Allah’ın kitabını okuyoruz, sizler boşuna vakit geçiriyorsunuz” desinler, onlarıda öğrenmeye davet etsinler.
Bir Hadis-i Şerifte buyurluyor ki:
“Kim emr-i bil maruf, nehyi anil münker yaparsa O, Allah’ın yer yüzündeki halifesidir, kitabın halifesidir.” Kur’an-ı Kerim kendisi konuşmaz, O’nun okunması ve anlatması lazımdır. Bunu yapanlar, Kur’an-ı Kerimin halifesidir. Bu rütbeye mazhar olacak çok insan yetiştirelim.
Böyle yüce, şerefli, büyük bir rütbe nerde bulunur? Bütün dünya bu rütbedeki insanlarla dolsa hiç kimsenin ahiretteki yerinde bir darlık olmaz, herkes rütbesine göre ikramını görür ve yerini alır.
Ders ayetimize gelelim:
“Ve onlara yeryüzünde fesat çıkarmayın denildiği zaman, biz ancak ıslah edici (düzeltici)leriz derler.”
İfsat:Yeryüzünde fitne uyandırma, insanların hallerini ve geçim yollarını doğruluktan çıkarıp, dini ve dünyevi menfaatlerini bozmaktır.
Islah:ise ifsadın zıddıdır. Bir şeyin istikamet üzere bulunup menfaatli kılınmasıdır.
Münafıkların yeryüzündeki fesadı, kafirlere meyletmeleri, müslümanların sırlarını kafirlere ifşa ederek, onları kışkırtmak suretiyle , aralarında fitne çıkarmalarıdır.
Açıkça günah işleyerek, dine ihanet etmek, onu aşağı tutmak da yer yüzünü ifsattır. Şeriattan yüz çeviren herkes kendi nefsine uyup, başkasına zarar vermeyi kastedeceğinden, fitne fesat kapıları açılır ve alemin nizamı bozulur.
(Ders ayeti)
“(Ey müminler!) Haberiniz olsun ki, onlar ifsat edicileirin ta kendileridir, lakin bunu anlamazlar”
Münafıklar küfürlerini gizleyip, imanlarını izhar etmek suretiyle hem yalan söylüyorlar, hem de iki yüzlülük yapıyorlar ki bu, fesatların en şiddetlisidir.
Yeryüzünde öyleleri vardır ki, kendi sapıklıklarının ve ahmaklıklarının farkında değildirler, yaptıklarını medeni, insani bir hareket sayarlar. Bunun sebebi ise kalplerindeki hastalıktan dolayı, fesadı salah olarak anlamalarıdır.
Hulas; insan kendini ve bu kainatın düzenli bir şekilde devamını sağlayacak bir nizamı tayin etmekte acizdir. Bu sebeple insnın dünya ve ahiret saadetine kavuşabilmesi için, kendini ve kainatı yaratan Allah-u Tealanın nizamı olan Din-i Mübin-i İslam’ın emir ve yasaklarına riayet etmesi lazımdır
Zira insanların yaptığı, gelecekte karşılaşacakları işlere karşı tedbir almak içindir. Allah-u Tealadan başka istikbali bilen olamdığına göre, kainatı yaratan Mevla’nın kitabına ve peygamberine uymaktan başka çare yoktur.
Devamını oku...