foto1 foto2 foto3 foto4 foto5


+090 542 356 XX XX
irayerbaa@live.com
İrfan Aydın

Erbaalı İrfan Aydın Web Sitesi....

Mes´ul olduğun şeyle meşgul ol...

İmam’ın ismi en-Nu’mân.[1] Baba adı “Sâbit”, künyesi “Ebû Hanîfe”[2], en meşhur lakabı “el-İmâmu’l A’zam”dır.[3] Şeceresi: en-Nu’mân b. Sâbit b. Nu’mân b. Merzubân b. Zûta b. Mâh şeklindedir.

[4] Çoğunluk Kûfe’de doğduğu kanaatindedirler.[5] Doğum tarihinde Abdulmelik b. Mervân (ö.86/705) döneminde doğduğu şeklindeki görüş genel bir kabul görmüştür.[6] Hicrî 61,[7] 62[8] ve 70 yıllarında[9] doğmuş olduğuna dair görüşler de vardır.

Ebû Hanîfe Fârisî kökenlidir.[10] Arap kökenli olup nesebinin Ensarlı Zeyd b. Esed (ö. ?)’e dayandığı[11] hatta yaşadığı bölgede Türk kabilelerinin yaşamasına nazaran Türk asıllı olabileceği[12] öne sürülmüştür.

Ailesinin aslen Nesâ’lı,[13] Enbâr’lı,[14] Kâbil’li,[15] Bâbil’li,[16] Tirmiz’li[17] olduğu şeklinde nakiller vardır. İlgili rivayetlerden ailesinin köken itibarıyla Afganistan’ın Kâbil bölgesinden hareketle adı geçen şehirlerde konaklayarak en sonunda Kûfe’de karar kıldıkları anlaşılmaktadır.[18] Ailesinin varlıklı bir aile olduğu[19], bez ve hazır elbise ticaretiyle uğraştıkları bilinmektedir. Ailesinin, kardeşlerinin ve diğer akrabalarının isim ya da kimlikleri hakkında kaynaklarda bir bilgi bulunmamaktadır.

Ebû Hanîfe iki evlilik yapmıştır.[20] Evliliklerinden Hammâd isimli bir oğlu ve ismini tam tespit edemesek de (muhtemelen Hanîfe) bir kızı olmuştur.[21]

Çocukluk günleri el-Haccâc b. Yûsuf (ö.95/713)’un Irak valiliği günlerine (75-95/693-713) rastlar.[22] Daha küçük yaşlarda çarşıyla ve ticaretle tanışır.[23] Diğer yandan da beş veya yedi yaşlarında iken sahabi Abdullâh b. Ebî Evfâ’yı (ö.87/705) görür.[24] Sahabi Enes b. Mâlik’i (ö.93/711)’de yine bu yaşlarda görmüş olmalıdır.[25] Onaltı yaşlarına geldiğinde babası onu beraberinde hacca götürür. Mekke’de Sahabeden Abdullâh b. el-Hâris (ö. ?)’i görür, ondan hadis dinler.[26] Buna göre onaltı yaşlarında iken babası daha sağdır. Annesi ise İmam, Emevile-rin zulümden kaçarak Mekke’ye hicret edinceye kadar hayattadır.[27]

Çarşıya devam ettiği günlerde bir yandan ticaretle meşgul olurken, bir gün eş-Şa’bi’yle (ö.103/721) bir araya gelir. İlim tahsiliyle meşgul olmadığını öğrenen eş-Şa’bî ona ilim tahsiline yönelmesini tavsiye eder ve şöyle der: “İlimle meşgul ol ve ulemânın ders halkalarına devam et. Ben sende ilim için uygun bir zeka ve kabiliyet görüyorum.”[28]

Eş-Şa’bî’nin bu nasihati üzerine ilme yönelir. İlme yönelmesinden sonra dînî tartışmalara katılmaya başlar. Bunun için kelâmın revaçta olduğu Basra’ya defalarca gider.[29] Bu sıralar (yaklaşık olarak 100/718) Kûfe mescidinde bir de “kelâm halkası” oluşturur.[30] Ve bir kelâmcı olarak parmakla göserilecek kadar meşhurlaşır.[31] Beş altı sene kadar sürmüş olduğu anlaşılan bu tartışmalarla dolu günler sırasında, onun kelâmda olduğu gibi diğer ilimlerde de mâhir olduğunu sanan çarşı esnafı ona fıkhî meseleler ile ilgili sorular sorarlar.[32] Kûfe mescidindeki kelâm halkasına da gelip ona fıkhî sorular yöneltenler olur.[33] Arkadaşlarıyla birlikteyken amelî bilgilerde yetersiz olduğunu görmesini sağlayan olaylar cereyan eder.[34] Bir yandan da kelâmla uğraşanların hevâlarının esiri olduklarını, Kur’an ve Sünnet’e Selef gibi sarılmadıklarını, Selefin metodlarından uzak olduklarını, üzerlerinde salihlerin simâsı olmadığını, yaşantılarının onların yaşantısına benzemediğini farke-der.[35]

Bunun üzerine kelâmla uğraşmayı terk edip (yaklaşık olarak 102/720) kendisini ticarete verir.[36] Ama bu sıralarda gördüğü bir rüya üzerine tekrar ilim tahsiline geri döner.[37]

İkinci defa ilim tahsiline yönelmesi sırasında bu defa bütün ilimleri faydaları açısından inceler. Ve aralarında en faydalı ilim olarak fıkıh ilmini seçer.[38] el-Mekkî ve el-Kerderî’nin nakillerine bakılırsa dönemindeki fakihleri ziyaret edip onların hakkında bir incelemede bulunmadan Hammâd b. Ebî Süleyman’ın (ö.120/737) meclisinde karar kılmamıştır.[39] On sene kadar Hammâd’ın meclisine devam ettikten sonra bir ara (yaklaşık olarak 112/730) ayrılıp kendi meclisini kurmaya karar verir. Ama o günlerde karşılaştığı bir takım olaylar onu bu kararından vazgeçirir ve hocasına vefât edinceye kadar bağlı kalır.[40]

Hammâd vefat edince önde gelen talebelerinden Muhammed b. Câbir, (ö. ?), Ebû Bekr en-Nahşelî (ö. ?) ve Ebû Bürde el-Atabî (ö. ?) önce Hammâd’ın oğluna ders halkasının başına geçmesini teklif ederse de o bu işi yürütemez ve Hammâd’ın meclisinin imamlığı Ebû Hanîfe’ye teklif edilir. İmam: “ilmin kaybolup gitmesini istemem” deyip görevi kabul eder[41] (yaklaşık olarak 120/737). Ve böylece onun ölünceye değin sürecek tedris hayatı başlar.

Ebû Hanîfe’nin, hocası Ham-mâd’ın yerine ders halkasının başına geçmesinden kısa bir süre sonra 121h’de Zeyd b. Alî (ö.122/730)’nin Emevi halifesi Hişam b. Abdilmelik (ö.125/742)’e kıyamı gerçekleşir.[42] Ebû Hanîfe bu kıyamı Rasulullah (sas)’ın Bedir’deki çıkışına benzetip mali yardımda bulunur.[43] Bununla birlikte Emeviler bu olaydan dokuz yıl sonrasına kadar, ona dokunmazlar. Zeyd b. Ali’den sonra Yahyâ b. Zeyd (ö.125/742)’in 124 h.’lerde Horasan’da,[44] ardından meşhur Harici ed-Dahhâk (ö.128/745)’ın[45] 127 h.’lerde peş peşe gelen isyanları Emevilerin Ebû Hanîfe ve benzeri ûlemeya tavır almalarını engellemiş olmalıdır.

O dönemin Irak valisi İbn-u Hubeyrâ (ö. ?) başta Ebû Hanîfe olmak üzere diğer ulemâyı susturmak için onlara devlet görevleri teklif eder. Kabul edenler yönetime karşı tenkidlerinde inandırıcılıklarını yitireceklerdir. Kabul etmeyenlerin başında Ebû Hanîfe gelir. Ve hapsolunur.[46] Her türlü eziyet yapılırsa da İmam kararından dönmezse şöyle der:

“Bana Vâsıt mescidin kapılarını say dese, onu bile kabul etmem.”[47]

Bütün yolları denemesine rağmen Ebû Hanîfe’yi ikna edemeyen vali, onu arkadaş ve dostlarıyla istişare etmesi için salıverir. İmam da bir fırsatını bulup Mekke’ye hicret eder.[48] Bu olay o elli yaşlarındayken 130 h. yıllarında gerçekleşir. Yönetim Abbasilere geçinceye kadar Mekke’de kalır. İkinci Abbasi halifesi el-Mansûr (ö.158/773) döneminde 136 h.’de altı senelik Mekke hayatından sonra Kûfe’ye geri döner.[49]

Önceleri el-Mansur’la ilişkileri gayet olağandır. Halife onu saygıyla karşılayıp izzet-i ikramda bulunur, ilmini över, Onu “dünyanın en önde gelen fakihlerinden” olarak niteler,[50] kendisine yakın tutmak ister. Ama İmam:

“Beni kendine yaklaştırırsan fitnelendirirsin, uzaklaştırdığın takdirde de bana cefa ve eziyet edersin” deyip usûlünce bundan kaçınır.[51]

Sonraki dönemlerde aradaki köprülerin atılmasına, ilişkinin bozulup, güvenin zedelenmesine bakılırsa halifenin onu Câfer es-Sâdık’la (ö.148/765) münazara etmesi için yanına davet etmesi,[52] hanımıyla arasında çıkan bir anlaşmazlığı halletmesi için ona başvurması,*[53] Basra isyanı,[54] Musul halkının emanlarının durumu[55] ve Haricilerle barış yapılması halinde uygulanacak hukukî ölçüler üzerine onunla istişareleri[56] hep bu dönemde gerçekleşmiş olmalıdır.

Zulmetmeye başlaması üzerine el-Mansûr’la ilişkileri gerginleşir. El-Mansûr’la Ebû Hanîfe’nin arasında geçen emanlarıyla ilgili konuşmadan sonra halifenin şu sözleri ilişkinin bozulmasının ilk habercilerindendir:

“Ey Şeyh, doğru olan senin söylediklerin… Şimdi memleketine dön ve halkı imamına karşı kışkırtacak şekilde fetva vermekten de uzak dur.[57] Her ne kadar daha önceleri fetvadan men edilerek ihtar edilmişse de[58] bu ona yapılan ilk en ciddi ihtar olmuştur. 114 h.’lerin sonlarına doğru el-Mansûr önceleri kendisinin de imam olarak biat ettiği Muhammed b. Abdillah (ö.145/762)’a ve kardeşi İbrahim’e (ö. 145/762) karşı tavır alıp, Ehl-i Beyt mensuplarını siyasi takibe tabi tutarak işkence etmeye başlayınca[59] Ebû Hanîfe de açıkça halifeyi hedef alan eleştiriler yapmaya başlar. El-Mansûr’un isyancıları öldürme planlarına onun huzurunda karşı çıkar ve bunun yanlışlığını şer’an ispat eder.[60] Abbasi yönetimine muhalif tavrı bunlarla da kalmaz.

Medine’de kıyam eden Muhammed b. Abdillah’a biat eder.[61] Onun öldürülmesi üzerine halkı Basra’da kıyam eden İbrahim b. Abdillah’ın saflarına katılmaya davet ve teşvik eder.[62]Gizlice İbrahim’le mektuplaşır, onu Kûfe’ye davet eder.[63] el-Mansûr hilafetini meşruiyeti üzerine tartışmaların yaygınlaştığını görünce İbn-u Ebi’z-Zî’b (ö.158/773) İmam Malik (ö.179/794) Ebû Hanîfe, el-A’meş (ö.148/765) ve Süfyan es-Sevrî (ö.161/776) gibi ulemâyı huzurunda toplar ve görüşlerini sorar. İmam bu görüşmede de inandığı doğruları olduğu gibi en net bir şekilde belirtip şöyle der: “Hilafet makamına geçtin ama üzerinde şûra ehlinden iki kişi dahi ittifak etmediler. Halbuki bu makama müminlerin meşvereti ve rızalarıyla gelinir.”[64] Bu cevap üzerine ilişkiler kopar.

El-Mansûr, Ebû Hanîfe’yi kendi safına çekemediği için zaten ona kızgın iken, onun gelişen olaylarda bir siyasi lider gibi davranması, halifeye karşı tavır koyup muhaliflerini desteklemesi, onlarla yazışması, yönetimin şer’an meşru olmadığını söylemesi, hatta el-Mansûr’un en seçkin komutanlarından Hasan b. Kuhtuba’yı yönetimin zulümlerine alet olmaktan uzak durması hususunda ikna etmesi[65] bu kızgınlığı düşmanlığa dönüştürür ve el-Mansûr, Ebû Hanîfe’yi öldürmeye azmeder.[66]

Halk tarafından sevilen Ebû Hanîfe’ye 148 h. yılında Kûfe kadısı İbn-u Ebî Leylâ (ö.148/765)’nın ölümü üzerine Mıs’ar b. Kidâm (ö.155/775), Süfyan es-Sevrî (ö.161/ 776) ve Şerîk (ö.177/792) ile birlikte kadılık teklif eder.[67] İmam Mevâli-den olduğunu, Arapların bu sebeple kararlarına uymak istemeyeceklerini bahane edip bu teklifi savuşturur. Ve kadılık Şerîk’in üzerine kalır. Sebebini tespit edemiyorsak da yine bu günlerde ikinci ve üçüncü defalar fetvadan geçici olarak men edilir.[68] Vefatından kısa bir müddet önce Bağdâd’a davet edilir. Ve üçüncü defa kadılık teklif edilir.

Adaylar arasında yine Süfyan es-Sevrî ve daha önce kadılık yapıp azledilen Şerîk vardır. İmam’a Bağdat, Basra ve Kûfe kadılıkları teklif edilir. Ama o görev kabul etmemekte ısrar eder. Karşılıklı yeminleşmeler olur ve neticede hapsedilir, işkenceye tabi tutulur.[69] İstenilen elde edilemeyince bir müddet için hapisten çıkarılır ve fetva vermeye zorlanır. Kendisine meseleler gönderilir ve halletmesi istenir. Bunu yapmayınca tekrar hapsedilir ve işkenceye devam edilir. Araya giren bazı vezirlerin tavsiyesi üzerine hapisten çıkarılıp bir evde zorunlu ikamete tabi tutulur.[70] Dördüncü defa fetvadan men edilir. Derslerine devam etmesi de engellenir.[71] Bir müddet bu hal üzerine kaldıktan sonra (150/ 767) yılının Recep ayında Bağdat’ta vefat eder.[72] İmam, Bağdat’a çağırılıp kadılık teklif edildiğinde cumhurun tercihine göre yetmiş, diğer bazı rivayetlere göre seksen yaşlarındadır. Buna binaen tarihçiler ölümüne sebep olarak maruz kaldığı işkence ve eziyetleri göstermişlerdir.[73] Halifenin emriyle kendisine içirilen zehir sebebiyle öldüğüne dair ifadeler de kaynaklarda mevcuttur.[74]

Dipnotlar

[1]es-Salihî, Ukûdu’l Cum’an s.40, Mektebetu’l İman, Medîne 1974; el-Kuraşî, el-Cevâhiru’l Mudiyye Fî Tabakâti’l Hanefîyye s.49, Mektebetu’l-İmân, Kâhire, 1978; el-Gizzî, et-Tabakâtu’s-Seniyye I. 73,74, Dâru’r-Rufâî,1983.

[2] Es-Sâlihî, a.g.e., s.41.

[3] Ebû Hanîfe’nin lakapları için bkz. el-Kerdevî, Menâkıbu Ebû Hanîfe II. 253, Dâru’l Kitâbi’l Arabî, Beyrût, tsz.; el-Kuraşi a.g.e., s., s.149;el-Gizzî a.g.e., s.I 73,74.

[4] Ez-Zehebî Cüz s.7 (el-Kevserî’nin dipnotu) Lecnetû İhyâi’l Meârifi’in Nu’mâniye, Kâhire, tsz. Krş. Ez-Zehebî a.g.e., s. 7; İbnu’n Nedîm, el-Fihrîst s.284; ez-Zehebî, Tezkîrâtu’l Huffâz I. 168; el-Gizzî, el-Tabakâtu’s Seniyye I. 74; el-Heytemî, el-Hayrâtu’l Hisâm, s.30; Dâru’l-Kutubi’l İslâmiyye, Lübnân 1983; en-Nevevî, Tehzibu’l Esmâ II. 216; el-Kuraşî, el-Cevâhiru Mudiyye I. 51,52,53; es-Sâlihî, Ukudu’l Cum’ân s.36.

[5] el-Heytemî, el-Hayrâtu’l Hisâm s.31; es-Sâlihî a.g.e., s.42 onun Nesa’da doğduğu hakkındaki görüş için, es-Sâlihî a.g.e., s.38.

[6] es-Saymerî, Ahbârû Ebû Hanîfe s.17, Âlemu’l Kutub, Beyrut, 1985; ez-Zehebî Cüz, s.7; en-Nevevî, Tehzîbu’l Esmâî ve’l Lugât, II. 216, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, Lübnan, tsz.; es-Sâlîhî a.g.e., s.37.

[7] es-Sâlîhî a.g.e., s.42

[8] el-Kuraşî a.g.e., s.53

[9] el-Kevserî, Te’nibu’l Hatîb, s.43, Kâhrie, 1990; Sıbtu İbni’l Cevzî, el-İntisâr ve’t Tercîh (dipnot) s.11, Mektebetu Dâri’l Hidâye, Kâhire tsz.; ez-Zehebî, Cüz, s.7

[10] es-Sâlihî a.g.e., s.37

[11] el-Kerderî a.g.e., II. 73; es-Sâlîhî a.g.e., s.39. Kaynaklarda Zeyd b. Esed isimli bir sahabiye ulaşamadık. Bu herhalde Zeyd b. Useyd b. Hârise es-Sakâfî olmalıdır. Bkz. İbnu Hacer el-Askâlâni, el-Isâbe fî Temyîzi’s Sahâbe I. 542, Dâru’l Kutubi’l Arabî, Lübnan, tsz.

[12] Uzunpostalcı, Mustafa, DİA, X. 131, “Ebû Hanîfe maddesi”

[13] es-Sâlihî a.g.e., s.38

[14] es-Sâlihî a.g.e., s.38

[15] en-Nevevî a.g.e., II. 216

[16] en-Nevevî a.g.e., II. 216

[17] en-Nevevî a.g.e., II. 216, 217

[18] es-Sâlihî a.g.e., s.38; el-Gizzî a.g.e., I. 74; en-Nevevî a.g.e., II. 27.

[19] El-Mekkî, a.g.e., s. 1, 10, 100, 168, 170,196,241, Dâru’l Kutubi’l Arabî, Beyrut; ez-Zehebî, Cüz, s.23,25,26,29; el-Gızzî a.g.e., I. 107,108

[20] El-Mekkî a.g.e., I. 136, 137; el-Kerderî, a.g.e., II. 218; es-Sâlihî, a.g.e., s.276

[21] el-Gızzî a.g.e., s. I. 121

[22] el-Kerderî a.g.e., II. 136; el-Mekkî a.g.e., I. 52,53; el-Haccâc’ın terceme-i hali için bkz. İbni Kesîr, el-Bidaye ve’n Nihâye, IX. 131 vd.

[23] es-Sâlihî a.g.e., s.160

[24] es-Sâlihî a.g.e., s.52,59; Abdullah b. Ebî Evfâ’nın ölümü Kûfe’de 86 veya 87 h. dedir. bkz. İbnu Hazm, Esmâu’s-Sahabeti’r Ruvât s.64, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, Lübnan 1992.

[25] Es-Saymerî a.g.e., s.18; İbnu Abdilber, Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, I. 45, Kâhire, tsz.; Sıbtu İbni’l Cevzî, el-İntisâr ve’t Tercîh, s.10,11; es-Suyûtî, Tebyîdu’s Sahîfe, s.2282,283, Dâru’l İhyâi’l Ulûm, Beyrut, 1988; es-Sâlihî a.g.e., s.49,50,51; el-Kevserî, Te’nibu’l Hatîb, s.321,323.

[26] Bu rivayetin değişik senet ve nakilleri için bkz. İbnu Abdilberr, Câmiu Beyâni’l İlmi ve Fadlih, I. 45; es-Sâlihî a.g.e., s.54,63; es-Suyûtî, Tebyûdu’s Sahife, s.281,286; el-Hârizmî, Câmiu’l Mesânid, I.22,26, Dâru’l Kutubi’l İlmiyye, Beyrut, tsz.; Abdullah b. el-Hâris b. Cez’in terceme-i hâli için bkz. İbnu Abdilberr, el-İstîhab fî Esmâil Ashâb, II. 271, Dâru’l Kitabi’l Arabî, Lübnan, tsz.; el-Heytemî a.g.e., s.32,36; Sıbtu İbni’l Cevzî a.g.e., s.10,15; es-Saymerî a.g.e., s.18; el-Mekkî a.g.e., s.28,31; el-Kevserî, Te’nibu’l Hatîb, s. 321,323.

[27] El-Hatîb el-Bağdâdî, Târihu Bağdâd, XIII. 327; el-Gızzî a.g.e., I. 104; en-Nevevî a.g.e., II. 217; ez-Zehebî, Cüz. 15,16; es-Saymerî a.g.e., s.63; el-Kerderî a.g.e., s.274.

[28] el-Kerderî, a.g.e., II. 137

[29] el-Mekkî, a.g.e., I. 54

[30] el-Mekkî, a.g.e., I.57; el-Kerderî a.g.e., II. 136; el-Kevserî, Mukaddimetu’l İşarâti’l Merâm s.4, el-Halebî, Kahire, 1949

[31] el-Salihî, a.g.e., s.161,162

[32] el-Mekkî, a.g.e., 58; êl-Kerderî a.g.e., II. 136

[33] el-Mekkî, a.g.e., I. 55,56; el-Kerderî a.g.e., II. 136

[34] el-Mekkî, a.g.e., I. 57; el-Kerderî a.g.e. II. 136

[35] el-Kerderî, a.g.e., II. 138

[36] el-Mekkî, a.g.e., I. 383

[37] el-Mekkî, a.g.e., I. 383. Bu rüyanın Ebû Hanîfe’nin tedrise başlayıp “Kitâb-u Sâlât”ı yazdığı günlerde olduğuna dair rivayetle varsa da, içeriklerinde rüyanın tabirinin İbnu Sirîn’e sorulduğu hatalı olduğu gerektir. Krş., el-Hârizmî, Câmiu’l Mesânid, I. 119; İbnu Abdilberr, el-İntika, s.145,146; ez-Zehebî cüz, s.22; en-Nevevî, Tehsibu’l-Esmâi ve’l Lugât,II. 219

[38] el-Mekkî, a.g.e., s. 52,53,54; el-Kerderî, a.g.e., s 138; bizce kaynaklarda pekçok müellif tarfından nakledilen ilimlerin değerlendirilmesiyle ilgili görüşleri bu dönemden bahsetmektedir. Ez-Zehebî “Siyer VI., 396,397,398” ve onu haklı bulan bazı yazarlar “İsmail Hakı Ünal, İmam Ebû Hanîfe’nin Hadis Anlayışı, s. 18” bu, rivayetleri doğru değerlendiremedikleri için Ebû Hanîfe’nin kelâm tahsil etmediğini imaya kadar vardırdıkları yanlış değerlendirmeler yapmışlardır.

Ebû Hanîfe’nin ilimler arasında bir değerlendirme yapıp aralarından fıkıh ilmini en faydalı ilim olarak seçmesiyle ilgili rivayetler oldukça çok ve sabittir. (bkz. el-Mekkî a.g.e., I. 52,53) İlimler arasında bir tercihte bulunduğu da, kelâm tahsil edip bir müddet meşgul olduğu da, fıkıh tahsil ettiği de sabit olduğuna göre; en akıllıca ve rivayetlere en uygun sıralama, önce kelâm, sonra ilimlerin tedkiki, sonrasında da aralarından fıkıh ilminin seçilmesi şeklindeki sıralama olmalıdır. Zaten İmam da bunu kendi ağzıyla ifade etmiş, “Kelâmı terk edip fıkha yöneldim..” demiştir. (bkz. el-Kerdevî a.g.e., II. 138.

[39] Ebû Hanîfe fıkıh ilmini tercih edince öncelikle ilme intisabına vesile olan eş-Şa’bî’ye gitmiş, eş-Şa’bî onun sorularına el-Hakem b. Uteybe’nin ve Hammâd b. Ebî Süleyman’ın fetvalarıyla cevap vermiş, çok soru sorması ve ince eleyip sık dokuması sebebiyle ona tahammülsüzlük göstermiş, bunun üzerine Katâde’nin meclisine gitmiş, onu kader görüşünü savunur görünce ondan da yüz çevirmiştir. Sonra Câbir b. Abdillâh’ın ashabından Ebû’z-Zübeyr’e gitmiş, onun diline sahip olamadığını görünce Hammâd’ın meclisine katılmıştır. (bkz. ez-Zehebî, Tezkiratu’l Huffâz, I.124, Dâru İhyâi’d-Turâsil Arabî, Beyrut, tsz.; el-Kerderî a.g.e., II. 136,137)

[40] el-Mekkî, a.g.e., I. 52; el-Kerderî, a.g.e., II. 135; en-Nevevî, Tehzibu’l-Esmâi ve’l Lugât, II. 218

[41] es-Saymerî, a.g.e., s21; el-Mekkî a.g.e., I. 64

[42] İbnu Kesîr, el-Bidâye ve’n Nihâye, IX. 369,370

[43] el-Mekkî, a.g.e., I. 239; el-Kerderî a.g.e., II. 267

[44] İbnu Kesîr, a.g.e., X. 5,6

[45] İbnu Kesîr, a.g.e., X. 25,26,27

[46] el-Mekkî, a.g.e., I. 275,276 ve 192,274,275,253,427

[47] ez-Zehebî, cüz. s. 15

[48] el-Mekkî, a.g.e., I. 192,276

[49] el-Mekkî, a.g.e., I. 192,276

Abbâsilerin ilk halifesi Ebû’l Abbâs es-Seffâh (ö. 136/753)’ın tahta geçtiğinde (132/749) aralarında İmam’ın da bulunduğu Kûfe Ulemasını toplayıp biat istediği rivayet edilmektedir. (el-Kerderî a.g.e., II.128,214) bu durumda Mekke’ye hicretinden sonra yönetimin Abbâsilere geçtiği günlerde Kûfe’de bulunduğu ortaya çıkar. Mekke’den dönüşünün el-Mansûr döneminde olduğuna dair rivayetle es-Seffâh’ın biatında bulunduğunu ifade eden rivayetler beraber mütaala edilirse İmam’ın altı senelik döneminde en azından bir defa Kûfe’ye geri döndüğü ortaya çıkar. El-Mansûr’un dönemindeki dönüşü kesin dönüşü olmalıdır.

[50] Es-Saymerî, a.g.e., s. 68

[51] el-Kerderî, a.g.e., II. 223,308

[52] el-Kerderî, a.g.e., II. 223

[53] el-Kerderî, a.g.e., II. 244

[54] el-Kerderî, a.g.e., II. 295

[55] es-Saymerî, a.g.e., s. 69,70; el-Kerderî, a.g.e., II. 296,297

[56] el-Mekkî, a.g.e., I. 102

[57] el-Kerderî, a.g.e., II. 297

[58] el-Gızzî a.g.e., I. 95,95

[59] İbnu Kesîr, el-Bidâye ve’n Nihâye, X. 80,85

[60] es-Saymerî, a.g.e., s.69,70

[61] eş-Şehristânî, el-Milel ve’n Nihâl, I.188; Muhammed b. Abdillah’a biat edenler arasında İmam Mâlik de vardır. Bkz. İbni Kesîr, el-Bidâye ve’n Nihâye X. 84

[62] İbnu Abdilberr, el-İntikâ, s. 170; ez-Zehebî, Cüz. s. 21; el-Mekkî, a.g.e., s. 343; el-Kerdevî, a.g.e., II. 100.

[63] el-Kerderî, a.g.e., II. 301; İbnu Abdilberr a.g.e., s.170

[64] es-Saymerî, a.g.e., s.68,69

[65] el-Mekkî, a.g.e., I. 441; el-Kerderî, a.g.e., II. 302

[66] el-Mekkî, a.g.e., I. 122

[67] el-Kerderî, a.g.e., II. 297

[68] el-Kerderî, a.g.e., II. 238 ve el-Mekkî’nin, a.g.e., I. 176’da kaydettikleri bir rivayete göre oğlu Hammâd’ın, el-Ğızzî’nin (et-Tabakâtu’s Seniyye, I. 121)’de naklettiğine göre kızının sorularına Sultan tarafından fetvadan men edildiği için cevaplamamıştır.

[69] Kâdî Şerîk’in göreve geldikten kısa bir müddet sonra azledilmesi için bkz. el-Kerderî, a.g.e., I. 219 ve el-Kerderî, a.g.e., II. 301,245; el-Mekkî, a.g.e., I. 192

[70] el-Mekkî, a.g.e., I. 439

[71] el-Mekkî, a.g.e., I. 431; el-Kerderî, a.g.e., II. 299

[72] İmam Ebû Yûsûf’tan, onun Şevval ayının ortalarında vefat ettiğine dair bir rivayet varsa da 150 h. yılının Recep ayında vefatı, el-Hatîp, el-Bağdâdî, Ya’kub b. Şeybe, el-Vâkidî, ez-Zehebî ve el-Mekkî’nin tercihleridir. Krş. Es-Saymerî, a.g.e., s.94; ez-Zehebî, cüz. 30; el-Mekkî, a.g.e., I. 429,430,431,436; el-Kerderî, a.g.e., II. 299; es-Suyûtî, Tebidu’s-Sahife, s. 312

[73] el-Kerderî, a.g.e., I. 299, 300; ez-Zehebî, cüz. s. 16

[74] el-Mekkî, a.g.e., I. 430, 438; el-Kerderî, a.g.e., II. 304, 305; ez-Zehebî, cüz. s.1, 30

Yorum ekle

Üye Girişi

Mesaj Kutusu

Giriş yapmamışsınız.

Erbaa Namaz Vakitleri

Erbaa Hava

ERBAA

İstatistikler

Kullanıcılar
5624
Makaleler
797
Makale Görünüm Sayısı
3471961

Sayfa Alt Bilgisi

Telif Hakkı © 2024 Open Source Matters. Tüm Hakları Saklıdır.
Joomla!, GNU Genel Kamu Lisansı altında dağıtılan özgür bir yazılımdır.



Copyright © 2024 Erbaalı İrfan Aydın Rights Reserved.