Nefs, gayr-i meşrû arzularını yapmaya hâkim ise emmâredir. Yusuf sûresinde, ;Şüphesiz ki nefs, kötülüğü son derece emredicidir.; (Yusuf, 53) şeklinde mübalağa ile gelmiştir. Nefs, gayr-i meşru arzu ve isteğinin tesirinde mağlup olarak münkeri işliyor ve fiilin yasak olduğunu da biliyorsa bu nefs, emmâredir. Mesela kumar oynamanın, şarap içmenin haram olduğunu bildiği halde bunları işlemek gibi.
Nefs-i emmare ayet-i kerimede mübalağa sigası ile "emmaretün" şeklindedir. Kötülüğü şiddetli emreden manası vardır. Nefs-i emmarenin seyri ilallah olup Allah celle celaluhu'nadır. Alemi, şehadet alemidir. Mahalli, sadrdır. Hali meyildir. Dayanağı şeriattır.
Nefs-i emmare, echel-i eşya, aduvv-i ekber olup sinn-i kemale ermemiş etfal-i tarikdir. Himmet ve gayreti kendi nefsini helak etmek içindir.
Cenab-ı Hak buyuruyor ki: "(Bununla beraber) nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim acıyıp korumuş başka. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir. " 382
Nefsin efsununa ve mekrine aldanma ki nefis iki başlı ejderhaya benzer, seni helak eder. Aklını başına al ve bunu ganimet bil ki Rahmet kapısı açıktır. Tevbe, bineği acaip bir binektir ki bir lahzada insanı zeminden feleklere yükseltir.
Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: "Senin düşmanlarının en düşmanı, en şiddetlisi iki tarafın arasında bulunan nefistir." 383
Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: "Ancak tevbe ve iman edip iyi davranış ta bulunanlar başkadır; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. " 384
Sıdk ve ihlas ile ve bir daha işlememek şartı ile tevbe edenlerin tevbesi kabul edileceği gibi seyyieleri hasenata tebdil olunacaktır.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem ashab-ı kiram ile bir gazveden gelmişlerdi. Buyurdular ki: "Hayırlı bir geliş geldiniz. Küçük cihaddan büyük Cihada geldiniz." Dediler ki: "Büyük cihad nedir ya Rasullallah?" Peygamberimiz cevaben şöyle buyurdular: "Kulun nefsi ve hevası ile cihad etmesidir.385
Nefs tezkiyesi için yapılan riyazatın dört esası vardır:
1- Az yemek (kıllet-i taam): İnsan nefsini azdıran şeylerin başında yeme içmede sınır tanımamak gelir. Yemek ve içmekten başka nimet bilmeyenin ilmi az, sıkıntısı çok olur. İrfan ehli kişiler az yemek ve az içmekle vücuttaki faydasız şeyleri atarlar. İnsanın ama sufli duyguları harekete geçiren yeme ve içme peşinde koşmak değil ulvi duygulara yardımcı olacak kadar yemektir. Nitekim Kur' an' da:
"Yiyiniz, içiniz israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez" 386 buyurulur.
Hazret-i Peygamber ve ashabının çoğu zaman oruçlu bulunmaları, tasavvuf ve tarikat ehli için dayanak olmuştur. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem "İnsanoğlu karnından daha kötü bir kap doldurmamıştır. İnsana belini doğrultacak birkaç lokma yeter" 387 buyurmaktadır.
2- Az uyumak (kıllet-i nevrn): Az uyumak Allah' a dönüşün ifadesidir. Çünkü uyku organları tembelleştirir. Az uyumak ise, kalbi cilalandırır nurlandırır. Az uyumak açlık ve az yeme sonucu elde edilir.
Cenab-ı Hak Teala peygamberimiz hakkında şöyle buyuruyor: "Böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru bir yola iletir. 388
Hazret-i Peygamberin gelmiş geçmiş bütün günahlarının bağışlandığı halde gece az uyuyup kalan zamanını ibadetle geçirmiş ve bunu şükredici bir kul olarak yaptığını ifade buyurmuştur.
Kur' an' da geceleyin yatağından kalkıp Rablerine korku ve ümitle dua edenler övülür. Rasulullah Efendimize teheccüd namazı emredilmiştir.
3- Az konuşmak (kıllet-i kelam): Konuşmak insanın faziletidir. Fazlası ziyan, azı vakar ifadesidir. Az konuşan kınanmadığı gibi itibarı da çok olur. Çok konuşmak kişinin ayıplarını ortaya koyar ve küçültür, dilini tutanın günahları az, kalbi rahat olur.
Ukbe bin Amir, Rasul-i Ekrem'e ahirette felahın çaresini sorduğunda şu cevabı almıştı: "Dilini tut, evin geniş olsun ve günah ve hatalarına ağla." 389
Allah insana iki kulak bir ağız verdiğine göre insanın iki dinleyip bir söylemesi esastır. Kur'an'ın ilk emri "oku" olduğuna göre konuşmak değil ilme sarılmak gerekir.
4- Halvet (Uzlet) ve Çile: Halvet tasavvuf ıstılahında tarikata giren bir müridin muayyen bir zaman sonra şeyhinin emriyle insanlardan uzaklaşarak tekkelerin çilehane veya halvethane denilen özel bir bölümlerinde de inziva hayatı yaşaması, kendini Hakka vermesidir.
Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: (Bana ibadet etmesi için) Musa'ya otuz gece vade verdik ve ona on gece daha ilave ettik; böylece Rabbinin tayin ettiği vakit kırk geceyi buldu. 390
İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Rasulullah aleyissalatu vesselam buyurdular ki: "Kim kırk sabah Allah'a ihlaslı olursa kalbinden lisanına hikmet çeşmeleri akmaya başlar." 391
"Kulum bana bir karış yaklaşırsa ben de ona bir arşın yaklaşırım; o bana bir arşın yaklaşırsa ben de ona bir kulaç yaklaşırım; o bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak varırım." 393
382 Yusuf Suresi, Ayet 53
383 Kenzul Hakaik, Beyhaki
384 Furkan Suresi, Ayet 70
385 El Hatib, tarihinde, Cabir radıyallahu anh'dan rivayet etti.
386 Araf Süresi, Ayet 31
387 Hadis-i Tirmızi
388 Fetih Suresi, Ayet 2
389 Hadis Buhari
390 Araf Suresi Ayet 142
391 Cami'us Sagır, Feyzu'l kadir 6
393 Müslim, İbni Mace, Edep: 58
Kaynak: Marifet-i İlahiyye Tarikat-ı Aliyye; Sayfa (259-260-261-263-264-267)
Hakk'ın emirlerine kısmen uyan; men ettiklerinden ise bazen kaçınan kaçınamadığında pişman olan; kendini zaman zaman kınayan ve levm eden nefstir. Eğer nefs, gayr-i meşrû hareketleri icrâya hâkim değilse; kısmen terbiye görmüş ve emirlere de riâyet gösteriyorsa levvâmedir.
Bu mertebedeki nefs terbiyenin başlangıcını görmüş, tezkiyeden bir nasip almış ve şeriatın emirlerine itaat etmeyi istemiştir. Lakin henüz kendine hakim olabilme, kötü isteklerini tamamen reddedebilme arzusuna kavuşmamıştır. Öyle ise hasenatıyla mesrur, seyyiatıyla mahzun olan nefistir.
Hakk'ın emirlerine kısmen uyan; men ettiklerinden ise bazen kaçınan kaçınamadığında pişman olan; kendini zaman zaman kınayan ve levm eden nefstir.
Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: "Kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim (diriltilip hesaba çekileceksiniz)." 406
Nefs-i levvamenin seyri illallah (ancak Allah) tır. Alemi, berzah alemidir. Yeri, gönüldür. Hali sevgidir. Dayanağı, tarikatın erkan ve usullerine uymaktan ibarettir. Sıfatları kınama, heves, halka itiraz, yalvarma, temenna, gizli riya, makam sevgisi ve şehvettir.
Emmare nefsin bazı alışkanlıklarının kalıntıları yine bu nefiste vardır. Fakat bütün bu vasıflarla birlikte yine bu nefis hakkı hak, batılı batıl görür ve bilir ne var ki bu sıfatlarla huzursuzdur. Ne yapsın ki tamamen kendini bunlardan kurtarmaya gücü yetmiyor.
Allah şöyle buyuruyor: "Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir. " 407
Nefslerin tezkiyesi ile alakalı cihad babındaki ayetler ve hadislerde açıkca görülüyor ki nefsin terbiyesi zaruridir. Ve çok mühim bir vazifedir. Zira nefis inat ve hiyanet kaynağı, şer ve cinayet madeni, enfüs ve afakta fitnelerin menşei, ale'l-ıtlak zulmün zuhurunun sebebidir.
Muhbir-i sadık olan, Peygamber-i zişan sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz hazretleri: " ... şimdi küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz" buyurmuşlardır. 408
Cenab-ı Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz hazretleri diğer bir hadis-i şeriflerinde: "Gerçek mücahid nefs-i emaresiyle cihad eden kimsedir" buyurmuşlardır. 409
İbni Ata demiştir ki: Nefsin cibilliyetinde su-i edeb vardır. Halbuki kul edebe mülazemet etmekle memurdur. Nefis, tabiatı icabı meydan-ı muhalefette, Allah ve Rasulünün emirlerine muhalefet etmekte burnunun dikine gider.
Cenab-ı Hak buyuruyor: "Onun için sen bizi zikretmekten yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyen kimselerden yüz çevir. " 410
Hazret-i Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: "Ümmetim için en çok korktuğum, nefislerinin hevasına tabi olmaları ve tulu emel peşine düşmeleridir."411
Ebu Hafs el-Haddad demiştir ki: "Bir kimse nefsini devamlı töhmet altında tutmaz, her halinde ona muhalefet etmez, bütün günlerinde onun hoşuna gitmeyen hayırları icra eylemezse aldanmışlardan olur."
Müminin haline göre kabz ve bastı nefs-i levvameden kaynaklanır. Kalp sahibi ki kalbe ait vasıfların üzerinde bulunmasından dolayı nuranı bir hicab nefis sahibi olan kimse de, nefse ait sıfatların bulunması dolayısıyla zulmani bir hicab altındadır.
Nefsi emmarenin Kibir, riya, gadab, haset, cimrilik, mal sevgisi hubb-ı riyaset gibi yedi mezmum sıfatı vardır. Cehennemin de yedi kapısı vardır: Cehennem, Leza, Hutame, Salr, Sekar, Cahım, Haviye Kim nefsini bu kötü sıfatlardan temizlerse Cehennemin bu yedi kapısı ona kapanır. Ve Cennete girer.
Bunlar için bir endişe var ise yalnız azl ve nasb düşüncesidir. Azl makamlarından uzaklaştırılma, nasb ise, bir makamdan başka bir makama tayin edilmesidir.
Hak yolun yolcusu, nefs-i levvame makamında iken, şeytan onu yolundan çevirmek için gelir, ona yaptığı salih amellerini, iyi işlerini süslü gösterir; kalbine ucub getirir.
405 Hadis-i Kutsi, Buhari, Tac. Terc. e.5, s. 722, H.No: 1124
406 Kıyamet Suresi, Ayet 2
407 Şems Suresi, Ayet 9-10
408 Beyhaki
409 Tirmizi, Ahmed bin Hanbel, Ramuzu'l-Ehadis, cilt.ı, sayfa. 233-4
410 Necm Suresi, Ayet 29
411 İbni Adiy, Cabir radıyallahu anh' dan rivayet olunmuştur.
Kaynak: Marifet-i İlahiyye Tarikat-ı Aliyye; Sayfa (273-274-275-276-278-279-280)
Eğer nefs, terbiye ve tâatını artırmış, fakat arzu ve isteklerini hâlâ unutmamış, ancak bırakmış, mânevî terakki ve yükselmeye başlamışsa mülhimedir. Arzu ve isteklerini unutmamış demek; her ne kadar tâatı ve terbiyesi artmışsa da içinden nehy bulunan fiili icra etmek arzusu tamamen çıkmamış olan nefstir.
Hakk’ın emirlerine mümkin mertebe uyan, men ettiklerinden azami derece sakınan ve bu halleri dolayı bazı ilhamlara nail olan bu makamda, nefsi mülhimenin seyri, İlallah (şanı yüce Allah’a) dır. Yani bu makamda Salikin batının da hakiki iman zuhur eylediğinden şuhudunda masiva kalmaz. Alemi, ruhlar alemidir. Mahalli ruhdur. Hali aşktır.
Cenab-i Hak şöyle buyuruyor: "Sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin ederim ki. 421
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem Hazretleri: "Muhakkak ki şeytan ademoğlunun kan damarlarında dolaşır. Ve ben seytanın size vesvese vermesinden korkarım." buyurmuştur.422
Peygamber-i Zisan Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem Hazretleri:"Muhakkak sizin Rabbiniz için zamanınızın günlerinde dalgalı gelen rahmet kokuları vardır. Bu koku dalgalarına kalbinizi açıp hazır bulununuz." buyurmuştur.423
Nefs-i mülhime eğer manevi terakkiye baslamış ve terbiye ve taatini artırmış, fakat arzu ve isteklerini terk etse de unutmamışsa mülhimedir. Arzu ve isteklerini unutmamış demek her ne kadar taati ve terbiyesi artmışsa da içinde kötülük bulunan fiili icra etmek arzusu tamamen çıkmamış olan nefisdir.
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz buyurmuşlardır ki: "Dikkat edin vücutta bir et parçası vardır. O islah edildiği zaman bütün vücut salaha kavusmustur. O fesada uğradığı zaman bütün vücut fesada uğramış olur. O et parçası kalptir."424 Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor:
Bu makamda salik mürşid-i kamile muhtaçtır ki onu karanlık şüphelerden kurtarıp nurlu ufuklara çıkarsın. Çünkü bu makamda salikin hali zayıftır. Hakka gidemez ve "Celal" ile "Cemal"i ayırt edemez. Ancak bu makamda salik latif, ruhani, sadık ve Allah celle celaluhu'na aşık olur.
Arifin kalbinde halikın hakikati belirir. Ruhunda iman nuru zuhur eder ve onda ilahi bilgiler doğar. Dünyanın aşağılık lezzetlerinden nefret edip ebedi hayatin devlet ve mutluluğuna şevkle, istekle sarılır. Fakat bu isimden istenen özelliklerin meydana gelmesi için zikrin gizli ve kuvvetli yapılması, nefeslerinin sesini işitip kelimelere kulak vererek zikre devam edilmesi lazımdır.
Aşıklar ise, yakinen bilmişlerdir ki gözden düşmekten murad saygı ve hürmeti gerektiren makam ve şöhretlerden ayrılmaktır.Onlar şeriatın hududunu gözetirler. Ashab-i Kiram'in hareketlerine uyarlar. Evliyanın adetleri ile yaşarlar. Halkın nazarında değersiz görünen işleri yaparlar. Bununla beraber bunlar mahbubun likasının bütün engellerini kökünden söküp atarlar.
Bu makamda salik latif-i ruhani ve aşık-i rahmani olur. Kalbinde İrfan nurunu bulur. Ruhu kemal müjdesi bulmuş, kavuşma esintisi yüzünü aksamıştır. Kalbindeki perdeler teker teker açılıp, nefsinin kötü arzu ve emelleri zail olup gitmiştir.
Bu makam ruh makamıdır. Ruh ise, görünmez. Ruh ile hazları toplamakta; onlar da onun yolunu tıkamaktadır. Lakin nurani perdeler ve lezzetler makbul ve faydalıdır. Zira onun talebi, cemal-i müşahadedir ve vuslat arzusudur. Zü1 ve iftikar ile nimetlenir.
Eğer arifin kalp ayağı sürçer, bu vesvese ve desiselere kulak verir, ibadet ve mücahedeyi terk eder ve nefsin hevasına uyup giderse onun kalbi bilmediği yerden kararır ve şeytan da oraya yerleşir; sonra ona der ki: "Rabbin senin hakikatindir ve sen de O'nun hakikatisin.
421 Sems Suresi, Ayet 8
422 Tecrid-i Sarih
423 Müslim-Buhari
424 Tecrid-i Sarih Tercümesi cilt. 1,sayfa. 60, Hadis. No: 60
Kaynak: Marifet-i İlahiyye Tarikat-ı Aliyye Sayfa (284-285-286-287-289-)
Eğer nefs, kötü arzu ve isteklerini külliyen unutmuş, kötü fiili işleme arzusu içinden çıkmış ve mânevi terakkilere vücudunu vakfetmişse mutmainnedir.
Ehlullah buyurmuşlardır ki: Hakk’ın emirlerine tam uyan, men ettiklerinden sakınan ve kuvvetli iman sahibi olan mutmainne nefstir. Arifibillah olan takva ve vera yakın ashabının nefsidir. Bunlar hitab-i ilahiyeye mazhar olmuşlardır. Bu makama ancak sadık müridler vasıl olur.
Cenab-ı Hak buyuruyor ki: “Ya eyyetühen-nefsül-mutmainne...” "Ey itminana ermiş nefs! Sen Rabbinden, Rabbin de senden razı olarak Cennet’ime gir! Fecr Suresi, Ayet 27-30
Görülüyor ki, mutmainneden asağı derecedeki nefsler hitab-ı ilahiyyeye layık olmamışlardır. Ancak itminana ermiş olan nefs-i mutmainne, raziyye ve marziyye nefisleri hitabullaha mazhar olmuşlardır.Ve Allah mutmainne nefs sahiplerini raziyye ve marziyye makamlarına davet buyurmuştur.
Cenab-ı Hakk'ın kullarına merhameti muktezasınca sizler bu davete icabet etmek mi istiyorsunuz? O halde bilin ki talim, terbiye, nefs tezkiyesi ve kalp tasfiyesinden sonra "Cennetim' e girin" hitab-ı ilahiyyesine mazhar olursunuz.
Bu makamda nefs-i natıka kendi ızdırabından Hakk'ın hitabıyla itminan bulduğu için ismi, mutmainne olmuştur.
Nitekim Hak Teala bu nefse: "Ey mutmain olan nefs" kelamıyla hitap etmiştir. Nefs-i mutmainnenin seyri meallah (Allah'la beraber)dir. Alemi, Hakikat-i Muhammediyye' dir. Mahalli, sırdır. Hali, itminana sadıktır. Varidi, şeriatın bazı esrarıdır.
Sıfatları, cömertlik ve güler yüzlülük, tevekkül, sabır, halim selim,teslim, rica, doğruluk, ibadet, yumuşak gönüllülük, hamd ve sena,şükürdür. Dahası daimi huzur, kalp sevinci, tatlı dillilik, ayıp ve kusurları örtücülük ve hataları bağışlayıcılık da diğer evsafıdır. Salikin bu makamda olmasının bir alameti de şeriattan zerre kadar ayrılmamasıdır.
Taberani ve Ibn-i Aşakir'in Ebu Ümame radiyallahu anh'dan tahric etmiş oldukları bir hadis-i şerifte Rasülullah'ın bazı sahabeye talim buyurdukları: "Allah'ım senden itminana kavuşmuş bir nefsi mutmainne dilerim ki likana iman etsin, kazana razı olsun, atana kanaat etsin" duasına devam etmelidir.433
Bu makamda salik, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin ahlakını tamamen bilip uygulamaktan zevk duyar ve onun fiil ve hareketlerine uymakla kalbi tatmin olur. Çünkü bu makam kamil insan olma makamıdır.
Yine bu salik, bu makama eren salike bakanların gözleri ve hazır olanların kulakları zevk ve lezzet bulur. Eğer her zaman ve bütün gün konuşsa tatlı sözlerinden dinleyenlerin kulaklarına bıkma ve usanç değil, hoşluk ve lezzet gelir. Huzur bulurlar.
Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem: "Bir kimse kalbini iman için Temizlerse ve kalbini selim, lisani sadık, nefsini mutmain, ahlakını müstakim, kulağını hakkı duyan ve gözünü ibret ile bakıp hakki gören haline getirirse muhakkak felaha ermiştir" buyurdular. 434
Bu makamda bulunan, nefs-i mutmainne sahibi olan arif zikir,dua ve ibadete devam edip Hz. Peygamber sallallahu aleyhi vesellem efendimize evvelki sevgisinden daha fazla bir sevgiyle bağlanır.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem : "Bir kimse zahir ve batınını içini ve dışını temizleyerek kırk gün halisane Cenab-i Allah celle celaluhu için amel ve ibadet ederse kalbi menba-i hikmet pınarı olup lisanından zülal-i marifet ile tatlı sözler akmaya başlar" buyurmuşlardır. 435
"Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem buyuruyor ki:"Dört haslet ( Dilde doğruluk, Malda cömertlik, Kalpte muhabbet, Gizli ve aşikarda ittika ve hayırseverlik) müminde toplanırsa Allah ona bu sebeple Cennet' i vacip kılar. 447
----------------
431 Ramuz el-ehadis, cilt 1, sayfa 371-14
432 Fecr Suresi, Ayet 27-30
433 Alusi, Ruhu'l-Mearu; Elmali Tefsiri, cilt 8, sayfa 5821435 Ebu Nuaym, Hilye; Ramuzu'l-Ehadis, cilt 2, sayfa 398-11
447 Ramuzu’l Ehadis, cilt 2, sayfa 438 - 12
Kaynak: Marifet-i İlahiyye Tarikat-ı Aliyye sayfa ( 294-295-296-297-305)
Eğer nefis, bütün muradlarından ve makamlardan tecerrüd ederek tam bir teveccüh ile Allah;ın rızası yoluna sîreten yönelmiş ise râzıyedir.
Ehlullah buyurmuşlardır ki:
Nefis bütün arzu ve isteklerinden tecerrüd ederek her vechile Hakk'a ve teveccüh-i tam ile Rahman'a yöneldiğinde ve bila-fasila daima Rahim ile olmak şuuruna erdiğinde Allah' tan, hikmetine ve hükmüne ram olarak razı olmuş olur.
Cenab-ı Hak söyle buyurmustur:
"Ey itminana ermiş nefis! Sen Rabbinden, Rabbin de senden razı olarak Cennet’ime gir!448
Peygamber sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz hazretleri: ''Ben ancak mekarim-i ahlaki tamamlamak için gönderildim" 449 buyurmuştur.
Nefs-i natıka her halinde rıza ile sıfatlandığından ismi, raziyye(razı olan) olmuştur. Nitekim Hak Teala bu nefse: "Rabbinden razı olmuş ve razı olunmuş olarak dön!" kelamıyla hitap etmiştir.
Bu nefse ikram için verilen sıfatlar vera, hulus, muhabbet, nush, huzur, keramet, terk, masivayı unutmak, kemal üzere teslim ve rızadır.
Zira bu kamil, Cenab-i Mutlak'in şühudunda müstağrak olur. O halde alemde meydana gelen herşeyi itirazsiz gönül hosluğuyla kabul edip haz alır. Hiçbir musibeti kendinden gidermek için Hakk'a iltica etmeyip herseye razi olur. Bu halde iken bile insanlara nasihatla emr ü nehy edebilir.
Bu makamda ehlullah "Hayy" ismiyle meşgul olur, "Hayy" virdine devam eder. Böylece fani olup "Hayy" ismi ile beka bulur; Hakk'ın menziline gider. Bu isim ile meşgul oldukça fenadan çıkıp bekaya erip Hayy sıfatı ile muttasıf olur.
Peygamber Efendimiz Kutsi Hadiste buyuruyor ki: "Kulum bana nafilelerle o kadar yaklaşır ki ben onu severim ve ben onu sevince işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum." 450
Aziz ve Celil olan Allah buyurmuştur: "(Cennette) salih olan kullarım için hiçbir gözün görmediği hiçbir işitmediği beşer kalbine (hatır ve hayaline) gelmeyen şeyler hazırladım." 451
Nefs-i radiye sahibi olan veli bu makamın sonlarında fiillerin tecellilerini geçip isim ve sıfatların tecellilerine gelip başka makama gelir. Böylece "İlme'l-Yakin"den "Ayne'l-Yakin" mertebesine gelir.Oradan bir cezbe ile başka bir makama girip o makamda kendisine "Hakke'I-Yakın" hasıla olur. Hak Teala'nın kendi sıfatlarından biri kulun kalbine münkeşif olur.
Ehlullah buyurmuslardir ki: Salik-i sadık ilme'l-yakin mertebesini geçip ayne'l-yakln mertebesine gelince Hakk'in cezbesiyle hakke'l-kin mertebesini bulur.
İlme'l-yakin: Akli delillerden hasıl olan ilimdir.
Ayne'l-yakin: Müşahade ile hasil olan ilimdir.
Hakke'l-yakin: Kulun sıfatlarının Hakk'ın sıfatlarında fani olması O'nunla ilmen, şuhuden ve halen beka bulmasıdır.
Hakikatta kulun sıfatları fani olup zatı da fena bulmayınca bekaya eremez. Bu salike sülukunde faydali olan vahdet-i vücudu şuhuddur. Yalnız marifet, faydalı olmaz. Çünkü eksiktir. Şuhud ise, izdirar-i hal olup mücahede ile hasıl olur. Zül ve iftikar ile vücuda gelir.
Hz. Ali radiyallahu anh buyurmustur ki: “Yaninda Allah'ın, Rasulullah'ın ve evliyanın sünneti olmayan kimsenin elinde hiçbir sey yok demektir.” Ona denildi ki: "Ya Ali! Allah'ın sünneti nedir?”buyurdu ki: "Sırrı gizlemektir.” "Rasulün sünneti nedir?” buyurdu ki: "Güzel ahlak sahibi olmak ve insanlarla iyi geçinmektir." "Evliyanın sünneti nedir?” "İnsanlardan gelen eziyete sabretmektir.”
Bir gönül ki masivadan geçip yükselmiştir ve yakınlık rayihasini teneffüs etmiştir. Üns ve huzur meclisine kavuşmustur. O gönül Hakk’tan nasil gafil olur.
Ey salik susmak ilimlerin üstünüdür. Hayy ve Kayyum'un hikmetidir. Dil konuşsa gönül susar. Dil sussa gönül hikmet söyler. Konuşmak gümüş olsa, susmak altın olur. Çok konuşanlar pişman olur.
Her susan salim olur. Susmak, konuşmayı terk etmektir. Kalbin susması itiraz ve yüz dönmeyi terk etmektir. Kalbin susması hayreti getirir.Hayret ise varidat ve keşfe sebeptir. Arif susarsa, malik olur.Aşık susarsa sadık olur. Susmak müminin üstün hasletidir.
Sonra safi muhabbet hasıldır. Ne benlik ne de ikilik kalır. O halde halis muhabbet, hulletten daha yüksek ve daha saf olur. Nitekim Hz.Habib-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem, Halilullah aleyhisselamın menzil ve derecesine kavuşup oradan Kabe Kavseyn' e yükselip, "ev edna" makamına ulaşmıştır.
448 Fecr Suresi, Ayet 27-30
449 Hadisi Buhari
450 Hadis, Buhari
451Hadis-i Kutsi, Müslim
Kaynak: Marifet-i İlahiyye Tarikat-ı Aliyye Sayfa (305-306-307-308-309-313)
Eğer nefis, bu fikre hizmet ve sıdk ile sebât ve istikamette devamlı olur ve bu sûrette Hakk nezdinde de hâli makbûl bulunursa marziyyedir.
Nefs-i marziyye sahibi, bütün mevcudiyetiyle Hakk’ın emrine ram olur; ibadet ve taatta bulunur; ihlasla itaat edip hizmet görür;Allah celle celaluhu'na sıdk-i sebat ile istikamet üzere ve böylece Cenab-ı Hak kendisinden razı olur.
Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur:
"Ey itminana ermiş nefis! Sen Rabbinden, Rabbin de senden razi olarak Rabbine dön! Kullarımın arasına katil ve Cennet'ime gir!" 458
Allahu Teala bu makamda nefs-i natıkadan razı olduğundan ismi marziyye olmuştur. Nitekim Hakk Teala bu nefse "Rabbine razı olmuş ve razı olunmuş olarak dön" kelamıyla hitap etmiştir.
"Ve sen elbette yüce bir ahlak üzeresin. " 459
Hataları af, ayıpları örtmek, hüsn-i zan, herkese lutf ve şefkattir.İnsanlari tabiatlarının zulmetlerinden, ruhlarının nurlarını çıkarmak için onlara meyl ve muhabbettir. Lakin bu meyil ve muhabbet-fillahtır. Yani Allah için olduğundan makbuldür.Nefs-i emmare makamında olan meyil ve sevgi gibi değildir.
Onun için bu makamda olan veli görünüşte insanlardan ayrılmaz ama batını kibrit-i ahmer gibi olup misli bulunmaz. Seçilmişlerin seçilmişidir;nur menbai, esrar madeni, sevilmişlerin önderidir. Bu makamda hal ilm-i ilahi dairesindedir.
Makamın sahibi şuhudunda ağyar kalmayıp kalbi, masivadan kurtulmuştur ve Allah’u Teala'nın ve insanların yanında beğenilmiştir.
Kendisi herşeyden razıdır ve onun (muhakkak ki Allahu Teala'nın razı olduklarından razıdır) değeri yüksektir. Bu kamilin seyri anillahtır. Bu makamda ona Hz. Hayyul Kayyum muhtaç olduğu ilimleri kendisine bahşetmiştir.
Onda huzur-i hayret vardır. Bu hayrettir ki "Ya Rabb! Sana olan hayretimi artır" duasi Hz. Sıddık-i Ekber' den bildirilmektedir. Bu hayret sülukun başlangıcında olan hayret değildir. Bu kamilin sıfatlarındandır.
Bunların sahibi her sözünü tutar sözünden dönmez. Her şeyi yerine koyar adaletten ayrılmaz. Yeri geldiğinde o kadar infak eder,mal verir ki tanıdığı olmayan görse onu israf ediyor zanneder.
Bu makamın sahibi her halinde vasat haldedir. İfrat ve tefritten uzaktır. Bu vasat yol dile kolaydır ama yapmak zordur. Bu güzel ahlakla sıfatlanmayı herkes arzu eder. Bu sıfatta olanları sever onlardan edeple bahseder. Lakin vasat hal, bu vuslat yolu çok zor olduğundan onunla sıfatlanmış olan azdır.
Veli kul Allah celle celaluhu'na ibadeti hakkıyla ifa eden ve ibadet arasında isyana düşmeden birbiri ardından ibadet vazifelerini yerine getiren demektir. Bir kimsenin veli olması için hem kulluk vazifesini yerine getirmesi hem günahlardan kaçınması şarttır.
Hadiste Allahu Teala'nın harp ilan ederim sözü hakkında el Bakillani şöyle diyor: Burada beliğ bir mecaz vardır. Çünkü Allah'ın sevdiğinden hoşlanmayan Allah celle celaluhu'na muhalefet etmiş olur. Allah celle celaluhu'na muhalefet eden O'nunla karşı karşıya gelir.
457 Hadis Buhari
458 Fecr Suresi, Ayet 27-30
459 Kalem Suresi, Ayet 4460 Hadis Kudsi, Sahihi Buhari
Kaynak: Marifet-i İlahiyye Tarikat-ı Aliyye sayfa ( 315-316-317-318-319)
Vehbi olan ledünnî ilme mahzar vâris-i enbiyâ sıfatıdır.
Ehlullah buyurmuşlardır ki:
Nefs-i safiye sahibi vehbi olan ilm-i ledünne mazhar olmuş varis-i enbiyadır. Bu makamda kalpte on lahuti güneşin doğmasıyla bu yüksek tecellinin nurlu eserleri insanin bütün azalarında zahir olur.
Cenab-ı Hak söyle buyurmuştur:
"Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet vermiş, yine ona tarafımızdan ilmi ledünni öğretmiştik. " 466
Cenab-i Hak söyle buyurmuştur:
"Kudretine nihayet olmayan Allah/in sadakat meclisinde, huzur-u kibriyasındadırlar. ,,467
Nefs-i safiye, bütün faziletlere kavuştuğu için ismi kamile olmuştur. Seyri, billah (Allah ile)dir. Alemi, kesrette vahdet ve vahdette kesret alemidir. Yeri, hafiye nisbetle, ruhun bedene nisbeti durumunda olan ahfa, hali ise bekadır. Varidi buraya kadar anlatılan tüm nefislerin varidleridir.
Bu kamil velinin amelleri sevap ve ibadettir. Temiz nefesleri kudret ve inayettir. Tatlı sözleri ilim ve hikmettir, pür lezzet ve halavettir. Yüzünü görmek huzur ve saadettir. Bu arifi görenlerin kalbine Allahu Teala'yı zikir ve fikir gelir. Huşu ve hudu ile ona yönelir.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem söyle buyurmuşlardır ki: "İhsan, Allah'ı görüyormuşsun gibi ibadet etmendir.Sen onu görmüyorsan da o seni her an ve daim görüp, gözetmektedir." 468
Hidayet-i hakikiye mazhar olan mümin her an bu duygu ve şuur içinde bulunmak ve bütün hayatini bu inanca göre tanzim etmekle beraber kendisinde yakin hali zuhur edip bu vesileyle vuslat-ı ilahiyeye nail ve mazhar olur.
Bu "Kahhar" ismi kutba mahsus olan isimlerden olup kutb onunla saliklere imdat edip nurlar, hidayetler ve müjdeler gönderir.Hatta saliklerin içinde zuhur eden cezbe, sürur ve huzur gibi gönül ve ruh hallerine yardim, zamanın kutbundan (irşad kutbundan) olup onların zikir ve teveccühlerine karşılıktır.
Bu makamın sahibi bir an ibadetsiz olmaz. Bedenin her uzvuyla,eliyle, ayağıyla, diliyle yahut yalnız kalbi ile ibadettedir. Gafil olmaz.Bu kamilin istiğfarı çoktur.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellem söyle buyurmuştur: "Muhakkak Allah her yüzyıl başında bu dini ihya edecek kudsiyyü'l-sifat bir racul-i salih, bir insan-i kamil gönderir." 469
Hiçbir peygamberin ümmeti varis-i enbiya rütbesine nail olmamıştır.Yani her peygamberin ümmetine emr-i bi'l-maruf ve nehy-i ani'l-münker vazifesi verilmemiştir.
"Sabikûn, tekaddüm edenler; mukarrebûn demektir. Asr-i saadetten beri her zaman sabikûn zümresi arz üzerinde mevcuttur. Asr-ı saadet'te sabikun şerefine birinci olarak erkeklerden Hz. Ebu Bekir-i Sıddik radiyallahu anh, kadınlardan Hz. Hatice radiyallahu anha,gençlerden Hz. Ali radiyallahu anh, köleler içinde Zeyd bin Harise radiyallahu anh nail olmuşlardır.471
Sultanü'l-Arifin Bayezid-i Bistami hazretleri buyurmuşlardır ki: "Benim zamanımda İslam içinde kümmelin-i evliyadan yetmiş bin kadar veli var idi.
466 Kehf Suresi, Ayet 65
467 Kamer Suresi, Ayet 55
468 Tecrd-i Sarih Terc. -
Copyright © 2025 Erbaalı İrfan Aydın Rights Reserved.
Devamını oku...